Dün 26 Aralık 2004 tarihinde, dünyanın diğer bir ucunda meydana gelen deprem ve tsunami felaketinin birinci yıldönümü idi.
300 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği, milyonlarca insanın evsiz barksız ortada kaldığı büyük bir afetin yıl dönümü. Yüzyılın felaketi olarak değerlendirilen bu olayın yaraları henüz sarılabilmiş değildir. Endonezya’nın güney bölgesi aylarca sular altında kalmış, Açe eyaletinde başta olmak üzere 100 binlerce insan ölmüştü. Biz dün, sadece bir yıl önceki yaşanan felaketi bir filmin fragmanı gibi hatırladık.
Fazla değil bir yıl önce meydana gelen ve dünyayı büyük bir üzüntüye sevk eden bu deprem ve tsunami felaketinden, acaba herkes yeteri kadar ders çıkarabilmiş midir? Buna olumlu bir cevap verilebileceğini sanmıyorum. Zira doğal afetlerin dünyanın yer tarafında yaşanabileceği ihtimali varsa, bu afetlerle başa çıkabilmek için, felaket bölgelerindeki durumdan ders almak maalesef toplumların hep dikkatinden kaçmıştır.
Deprem, özellikle bizim ülkemiz için her zaman karşılaşabileceğimiz bir doğal hadisedir. Depremleri insanoğlunun engelleme gibi bir gücü olmadığına göre, depreme hazırlık yapması, afetlerle mücadele bilincini edinmesi, en akılcı hazırlıkların başında gelmektedir.
1999 Ağustos’unda Sakarya ve civarında meydana gelen deprem felaketi de aslında bizim her zaman deprem gerçeği ile karşı karşıya kalabileceğimizi, bu bakımdan gerekli önlemlerin her zaman alınması koşulunu açıkça ortaya koymuştu. Peki, 2006’ya sayılı günler kala, acaba bu konuda yeterli hazırlıkları yapabilmiş miyiz? Buna da olumlu bir cevap verebilmek bir hayli zor.
8 Ekim günü Pakistan’ın kuzey bölgesinde meydana gelen ve 100 binlerin öldüğü bir deprem daha yaşandı. Bu felaketin yaraları da henüz sarılabilmiş değil. Hatta Pakistan’a geçen yılki tsunami felaketinde zarar görmüş bölgelere yapılan yardım kadar da yardım yapılamadı. Dünyanın Pakistan depremine olan ilgisi, maalesef yeterli düzeyde değil. Bu konuda en büyük desteği Türkiye vermiştir. Hatta Konya, en büyük destek veren illerin başında gelmektedir.
Bize düşen büyük görevler vardır. Ülkemizde her an meydana gelebilecek büyük afetlere karşı, vatandaş olarak da hazırlıklı olmamız lazımdır. Devletin alması gereken bir çok önlem var, ancak vatandaş olarak da bir takım sorumluluklara sahibiz. Her şeyden önce, toplumumuza “gönüllülük” kavramını iyi anlatmamız gerekmektedir. Gönüllülük esasına göre çalışan sistemler kurabilmeliyiz. Hatta bu sistemlere dâhil olan insanımızı, daha çok el üstünde tutmalıyız. Her şeyi devletten beklemek devri artık geçmiştir. Yaşadığımız toplumda birey olarak hepimizin üstlenmesi gereken sorumluluklar vardır.
26 Aralık 2004 tarihinde meydana gelen Endonezya depremini hatırlarken, bunları da düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim.