93 lerde ilk kez çıktığımız zaman yolculuğa yapayalnızdık. Çok tanınmazdı ülkemiz ve Türk İnsanı. Neredensiniz diye sorarlardı. Türküz derdik. Müslüman mısınız diye sorarlardı. Yurtdışına açılmamız ülke olarak rahmetli Özal’la birlikte ivme kazandı. Bir ruh yeniden canlanıyor gibiydi. O yıllarda kendi ülkemiz elçiliklerinden köşe bucak kaçardık. Bize hor bakarlardı. Yardımcı olmalarını bırakın köstek olmalarından endişe ederdik. Gittiğimiz ülkelerde elçilik ya da konsoloslukları ziyaret etmek isterdik, randevu bile alamazdık. Yurtdışına çıkmak çok zordu. Gümrüklerden Türk kimliğiyle geçip işlem yaptırmak tam bir işkenceydi.
Bu yıl Kurbanım başka bir ülkede kesildi. Ben de bayramın ikinci günü Suriye’ye gittim. Pazara kadar sürdü yolculuk. Arkadaşlarımdan, yakınlarımdan bir çoğu farklı farklı ülkelerdeydi. Kurban organizasyonu çoğu, bir kısmı da insani ve tıbbi yardımlar için. Aklınıza gelebilecek hemen her ülkede Türk kardeşlerimiz insani yardıma koşuyor. Ticaret ya da başka faaliyetleri es geçiyorum.
Önceki yıl Suriye’de Bilal-i Habeşi ve Mevlana Halid-i Bağdadi’nin türbelerini Suriye Vakıflar Bakanlığı ile temas halinde restore ettirmiştik.( www. Sadav.org.tr) ardından bu yıl Ömer Bin Abdülaziz’in türbesinin restorasyon çalışmalarını tamamladık. Bu bayram açılışı vardı biz de bir otobüslük bir gurupla bu açılışa katılmak için hem de kalan zamanı gezi ve incelemelerde bulunmak için Suriye’de değerlendirelim istedik. İki bayram birden yapmış olduk. Bu kez gittiğimiz zaman gördük ki ta 93 lerde başlayan yardım çalışmalarımız müthiş bir ivme kazanmış. Çok farklı dernek ve vakıflarımız her yerde. Ülkemiz ve insanları artık çok yakından tanınıyor. Özellikle Ortadoğu’da Türk olmak değer ve itibar görmek için yeterli. Gurur duymalıyız ve daha bir özgüvenle bu yıldızı daha geniş yerlerden görünecek şekilde daha çok parlatmalı ve büyütmeliyiz.
Adem Alemdar köşesinde Kenya izlenimlerini yazıyor. Pakistan’dan, Moğolistan’dan teşekkür telefonları aldım. 90’lı yıllarda Konya’da öğrencilik yapan kardeşlerimiz şimdi dünyanın bir çok yerinden hem elektronik posta yoluyla hem cep telefonlarıyla arayıp bayramımızı kutluyorlar. Haberlerini alıyoruz. Ayrıca siyasal anlamda Türkiye daha doğru bir konum kazandı. Doğrunun ve haklının yanında durmaya çalışıyor. Ekonomisi büyüyor. Çok fazla sayıda insanın umudu oluyor. Şükretmemiz hamdetmemiz gerekiyor. Bunu da daha büyük düşünerek daha çok çalışarak yapmak en doğrusu.
Halep’ten ayrılırken otelin önünde başka bir otobüsle tur için gelmiş eski bir arkadaşla karşılaştık. Şimdi başka bir şehrimizde bir üniversitede öğretim üyesi. Yıllardır da görüşmüyorduk. Bir vakıf varmış Konya’dan dedi. Burada bazı türbelerde restorasyon çalışmaları yapıyormuş. Onlarla görüşüp tanışmak istiyoruz biz de destek verelim istiyoruz. Mısır’da da benzer çalışmalar yapabilirler mi acaba derken. Bizleriz dedim. Bahsettiğin insanlar işte bunlar. Konuştuk çeşitli projeler üzerinde.
Artık kendimize daha çok güveniyoruz. Daha özgüvenliyiz. Daha mutluyuz. Daha da hevesliyiz.
Aslında biliyoruz ki kalplerin sahibi Allah. Eğriltmesin ve doğrultsun kalplerimizi. Ömer Bin Abdülaziz’in kabri başında arkadaşlarımızdan hayat hikayesini dinledik. Nerdeyse 3 yıl bile kalmamış hilafette. Bugünkü Türkiye’nin yedi katı kadar bir bölgeye hükmetmiş ve bu kadar kısa bir zaman sürecinde bile ülkede zekat verilebilecek fakir kalmamış. Bu insanlar yaşadığımız gözle gördüğümüz bu dünyayı yurt edinmemişler. Bir yere çakılıp kalmamışlar. Geldikleri yeri hatırlayıp geri dönüşten endişe etmemişler. Bilal-i Habeş-i mesela. Peygamber sav vefat ettikten sonra kalamamış Medine’de. Mevlana Halid-i Bağdadi, İbn-i Arabi hepsi doğdukları yerlerden binlerce kilometre ötelerde veda etmişler bu vefasız dünyaya. Şam yurtsuzların yurdu olmuş bir bakıma. Bizim kovduğumuz son Padişah Vahdettin’de vefatından sonra Şam’ı mekan edinmek istemiş.
Bakın her Kurban bayramında televizyonlarda kirli görüntüler, sahibinden kaçan inekler, komik görüntüler haber yapılır. Geleneksel değerlerimizle alay edilir. Yıllarca bizi biz yapan değerlerimiz bilerek gözümüzden düşürülmeye çalışılır. Başka var mıdır bilmem bizim gibi dedelerine küfrederek eğitime başlayan bir millet.
Artık silkinip tozunu atan Türkler dolaşıyor hem kendi ülkelerinde hem de dünyanın her bir köşesinde. Gurur duyalım eskimizle de yenimizle de. Başımızı kaldırdığımızda problemlerimiz de küçülür hem. Problem zannettiklerimiz mazlumların duasına dayanamaz hem.
Bu yazıyı eskinin ve yeninin tam ortasına denk düşsün diye yazmak istedim. Daha güzel günleri de görebileceğimize inancım çok çok arttı. Kardeşcesine yaşayacağımız günlerin arefesine denk düşsün diye. Hep birlikte ulaşacağız inşallah. Az sancılı olacak ama olacak.
Hadi biraz daha gayret.