“Türk şiiri”nin unutmayacağı bir “Konyalı”; Gültekin Sâmanoğlu
Elli yılda, gazetelerden, dergilerden kesile kesile, bir yanda biriktirile biriktirile bir “yüğ” halini alan “küpürlerim”in eteğine tünedim, bir haftadır… “Küpür”e “kesik”; “yüğ”e “hüyük” diyorlar ya, siz kulak asmayın.
“Küpür Yüğü”nün eteğinde deşinirken neler buluyorum neler; elli yıl, kırk yıl, otuz yıl öncesine dair. “Deşinme”ye “eşinme” diyenler de var; ama, onlara da ”gulâasma”yın… “Eşinme”, “deşinme”nin yerini tutmaz; o tadı vermez…
“Deşinme”, “eşinme” diye “sokranırken” elime “Uzun Vuran Gölge” yazım takıldı. 26 Ağustos 1983’de başlamışım; 27 Ağustos1983’de bitirmişim; tam dört gün. “Uzun Vuran Gölge”, Gültekin Sâmanoğlu’nun bir şiir kitabı…
“Gültekin Samanoğlu kim?” diye çoğunuzun sorduğundan eminim. Bekleyin, açıklarım…
*GÜNDÜZ HAYALİNDE, GECE DÜŞÜNDE KONYA’YI YAŞAYAN BİR ŞAİR
“Uzun Vuran Gölge” şiirlerini irdeleme yazısına 26 Ağustos 1983 günü şöyle girmişim:“Bir şiir kitabı üç aydan geçkin bir zamandır yaşantıma girdi. Gün olur, saat olur; unuturum gider. Gün olur, saat olur; apansızın bir şiiri, birkaç mısraı çıkar, duygu his derinliklerimden.
Kitabın adı; “UZUN VURAN GÖLGE”… Gültekin Sâmanoğlu’nun şiirlerini kapsıyor. 1970–1982 arası, on iki yılda söylediği şiirlerini…
Ben; UZUN VURAN GÖLGE adlı şiir kitabının üstünde durduğum kadar, çok az şiir kitabının üstünde durdum… Çok değişik iklimlerde yaşattığı, çok şaşırtıcı sularda dolandırdığı, çok başka duyguları gün ışığına çıkarttığı için… Hepsinden çok, insanın kendi özünü bile bile aldatışlarını ben gerçekçi biçimde; jilet keskinliğinde, zağlı bilenmiş kılıçlar soğukluğunda önümüze koyuveriyor. Bir halk deyişine göre “Traşınızı gözünüzün önüne döküveriyor”.
Gültekin Sâmanoğlu’nun “Uzun Vuran Gölge” şiir kitabı aynı adı yaşayan şiirle başlar. Ve, siz, Sâmanoğlu’nun şiirleri ile bir “hoşça vakit” geçirmek; çekirdek çitler gibi, televizyonda “şov” izleyecek gibi rahatlıklar içinde okumaya hazırsınız. Ama daha ilk mısraılar la, elektrik kaçağı olan bir metale dokunmuşçasına çarpılırsınız. Sinirleriniz çekilir, tüm hücreleriniz bir türlü boşalmak bilmez bir elektrik yükü ile yüklenir. Hele yaşınız kırklardan demir almış gitmekteyse; hele yaşınız ellilerden zincir tarayıp engine açılmaktaysa”.
******
Gültekin Sâmanoğlu, “Uzun Vuran Gölge”de olsun, daha önceki şiir kitabı “Alacakaranlık”ta olsun insan merkezli derin şiirin gizemli iklimlerinde gezerken; “yüksek memuriyetler”le büyük şehirlerde “gönül sürgünü” olarak yaşadı. “Kendi gurbet elde, gönlü sılada” yaşadı. “Gündüz hayalinde, gece düşünde hep “KONYA” oldu.
“BENİM ÇATALHÜYÜĞÜM”DEN, “1983 KATMANI”NDAN BİR MEKTUP
Gültekin Sâmanoğlu, “Uzun Vuran Gölge” yazım üstüne 14 Kasım 1983’de bir mektup göndermiş, bana.
Şöyle başlamış:
“Aziz ve Değerli Kardeşim,
Ağustos ayının 26’sından itibaren dört gün müddetle “Yeni Meram” Gazetesi’nde yayınlanan, son kitabım “Uzun Vuran Gölge” hakkındaki lûtufkâr yazılarınızı, bir-iki ay geç de olsa, okumak şerefine nâil oldum. Teşekkürlerimi sunarken, hakkımda yayınlanan yazılar arasında çok başka bir değer taşıyan o gazete küpürlerini, ömrüm boyunca saklayacağım ve çocuklarıma, torunlarıma bir tefahür nişanesi olarak bırakacağımı, hassaten belirtirim.
Ayrıca, sözünüzü bağlarken söylemek istediğinizi, bir mecburiyet kabul ederek çok güzel duygularla ifade etmişsiniz. Türüm türüm samimiyet kokan hükümlerinize lâyık olabilmek telâşımı, itiraf etmeliyim.
İnşallah mahcup olmam, inşallah sizi de hayal sükûtuna uğratmam. Bugüne kadar “aklından geçeni tavizsiz açıklayan” değerli bir insan olarak tanıdığım Seyit Küçükbezirci kardeşimin, huyunu bildiğimi düşünerek, kanaat ve kararlarında ne derece ehemmiyet verilmesi icap ettiğini, iz’an sahiplerine bırakıyorum. Gecikerek fakat acele ile yazdığım bu satırlara, kısa kesmeliyim düşüncesiyle başlamıştım. Bu sayfaya taştım. Yazınızdan öğrendiğime göre, 1970 yılına kadar yazdıklarımdan seçtiklerimi topladığım “Alacakaranlık” şimdi kütüphanenizde mevcut değilmiş. Hem o kitabımı, hem de en son şiirim olan “Gün Boyundan Güz Sonuna”nın yayınlandığı “Türk Edebiyatı” dergisini sunuyorum. Dergide ayrıca “Garipçiler”le biz “Hisarcılar”ı karşılaştıran bir yazı var. Daha önce görüp okumuşsanız bile, bu dergiyi bir başka dostunuza verirsiniz.
Yeniden şükranlarımı sunar, gönül dolusu sevgi ve saygılarımla birlikte sıhhat, afiyet, nice hayırlı günler temenni ederim. Gültekin Samanoğlu”.
“BALIK BİLMEZSE HALİK BİLİR” DİYEREK…
Gültekin Sâmanoğlu’ndan 14 Kasım 1983 tarihinde gelen mektuptan on üç yıl sonra ikinci bir mektup daha almışım.
“5 Mart 1996
Aziz ve muhterem dostum
“Yeni Meram’da yayınlanan ve “Konya Bayram”da iktibas edilen, lâyık olmadığım övgülerle dolu yazınızı; Kurumumuzun Konya Şubesi Müdürünün haberi üzerine gördüm ve okudum. Yıllar önce, “Uzun Vuran Gölge” kitabım hakkındaki seri yazınızı okurken duyduğum heyecanı ve memnuniyeti tekrar yaşadım. Objektif davranışlarınızı ve hatır için metih yapmayan karakterinizi bildiğim için, daha bir duygulandım. Zira her cümleniz türüm türüm samimiyet kokuyordu. Hem kendime güvenim arttı, hem de daha bir lâyık olabilme mes’uliyeti hissettim.
Şiirin rağbet görmediği günümüzde, hiçbir gencin şiir defteri tuttuğunu sanmıyorum. Bizim neslin şiir defterleri de “dürüldü” zâten. Halâ yazabiliyorsak ve pek ilgi görmeyen dergi sayfalarında yayınlıyorsak bu geleneğimize, dilimize ve edebiyatımıza saygıdandır. “Balık bilmezse Hâlik bilir” tesellimizdir”.
“Çobanından padişahına kadar şair olan bir milletin çocukları, şiiri inkâr edemez. Bugün de, mütevazi köşelerinde nümayişsiz koza ören şairlerimiz var. Var da, onlara güç veren sizin gibi kaç kalem erbabı mevcut?”
“O güzelim yazınızı okurken” daüssıla ile (Şimdi ona nostalji diyorlar) duygulandım. Gözlerimi dünyaya açtığım, “tay tay”ladığım, yürüdüğüm (sonra yalın ayak ekin anızları üzerinde koştuğum), “diş bulguru”nu tanıdığım, ineğin keleye götürülüşünü; avar suladığım, okula başlayışım; saklambaç, çelik çomak, uzun eşek v.s. ile dolu sevgili Konya ile…
Eski Meram yolundaki toz kokusunu yeniden duydum. Beni bu havalara götürdüğün içinde sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Gültekin Sâmanoğlu”
*GÜLTEKİN SÂMANOĞLU’NU UNUTURSAK, UNUTTURURSAK…
Yazının girişinde, “Gültekin Sâmanoğlu kim? Diye sorduğunuzdan eminim” demiştim.
Kim olduğunu, “Türk Şiiri”ndeki yerini, şiirlerinden örnekleri verecek olsam, en kestirmeden dönsem, bu yazının on katı ile size anlatmam lazım.
O, her şeyden önce bir “KONYALI”. “Kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş” biri değil… Ordumuzda “subay” oldu; “Basın-yayın ve Turizm Bakanlığı”nda “İç Basın Müdürlüğü” yaptı; 1961’de kurulan Basın İlan Kurumu yönetim kurulu üyeliği ve Genel Müdürlüğü yaptı. “İkinci Yeni”ye karşı çıkan “Hisarcılar Şiir Ekolü”nün önemli şairlerinden. Ulusal ölçekte bir “Şiir Adamı”.
1950 yılında çıkmaya başlayan, 1957 yılına kadar 75 sayı yayınlanan; yayınına ara verdikten sonra Ocak 1964’de yeniden canlanan; Aralık 1980’de, 277. sayısı ile edebiyat dünyamızdan çekilen “HİSAR”ın kurucularından.
Gültekin Sâmanoğlu, her fırsatta, halk deyimi ile “iki eli kanda olsa”, “Konya”da girişilen sanat faaliyetlerine koştu. Konya Turizm Derneği bünyesinde Feyzi Halıcı’nın düzenlediği “Âşıklar Bayramı”nın onlarcasına katıldı.
“Konya” denince, yanına akan sular dururdu… Bulunduğu makam/mansıp ikinci derecede kaldı; “Konya”nın yanında. “Kadınlar Pazarı”nda çok gördüm Gültekin Ağabeyi; İstanbul’a götürmek için küflü tuluk peyniri, kuru kayısı toplarken.
11 Nisan 2003’de ayrıldı aramızdan; yetmiş altı yaşında. Doğumu: 1927.
Gültekin Sâmanoğlu Konya’nın yetiştirdiği “kalite” şairlerden biri. Şiir nedir bilenler on yıllar geçse de onun hakkını teslim ederler.
Siz, yazdıklarıma hayret edebilirsiniz, “Ben tanımıyorum” diyebilirsiniz. Biz hangi değerimizi yeni kuşaklara aktarabildik ki?
İnternette çok bilgi var, şiirlerine örnekler var; Gültekin Sâmanoğlu hakkında. Sadece “Gültekin Sâmanoğlu” yazın ve tıklayın. Sizin yanınızda “Hemşehri”lik bir şey ifade ediyorsa…