Sıra geldi, son dönem dilimize yerleştirilmeye çalışılan bazı kelimelerle ilgili tespitlerimize…
Çok iyi biliyorum ki, aşağıdaki örnek cümlelerde geçen yabancı kelimelerin yerine, - bunlarla ilgili olarak yapılan yorumlardan ilhamla - yanlarındaki Türkçe karşılıkları tercih edeceksiniz…
Ambulans (cankurtaran) hayli gecikti.
[ “ambulans” kelimesinin İngilizcedeki gerçek anlamı: “sürekli gezip dolaşan” demektir, kelime sağlıkla ilgili anlamını daha sonra kazanmıştır. Bir, dilimizdeki anlam güzelliğine ve zenginliğine bakalım; bir de, İngilizcedeki soğukluğa ve anlam belirsizliğine…
Bu arada önemli bir hatırlatma: Plajlarda görev yapan ve meslek adlarına sahip çıkan “cankurtaran”lara minnet ve şükran borçluyuz. Çünkü, onların sayesinde “cankurtaran” abidesini ve şahikasını hatırlıyoruz.]
Bilgisayarla haşır neşir olanların birçoğunun e-mail (e-posta / elmek) adresleri var.
[ Ne olur, artık “e-mail” demekten vazgeçin. Ben bilgisayar başındayken, mektuplarıma ya da postalarıma bir bakayım dediğimde, çevremdekiler bunu yadırgıyorlar ve ayıplıyorlar, şaka yaptığımı zannediyorlar.
Oysa üzerine basa basa; mektup ya da posta diyorum. Mektup, ha bir kâğıt üzerinde yazılı olarak elimize ulaşmış, ha elektronik ortamda ne fark eder?
Güzel Sanatlar Fakültesi’nden bir öğrencime bazı çalışmalarımı e-posta olarak göndermiştim. Öğrencim de, bu çalışmaları aldığını belirten bir e-posta göndermiş: “Hocam, teşekkür ederim; e-mailinizi aldım.” diye. Bunu görmezden gelmek ne mümkün.
Hemen bir cevap yazdım ve gönderdim: “Değerli Sevgi Hanım, ‘e-mail’ değil, ‘e-posta’ lütfen.” diye. Öğrencimizin bu talebimize karşılığı aynen şöyle oldu: “Hocam, özür dilerim, e-postanızı aldım, teşekkür ederim.”
Yaptığımız, belki bir kıvılcım yakmak; ama ben şuna inanıyorum: O öğrencim, ne zaman “e-mail” dese, yaptığım uyarı mutlaka hatırına gelecektir. Bu konuda, biraz daha duyarlılık lütfen!
Posta teşkilâtının kurulduğu yıl dilimize giren ve dolayısıyla - 10 Ekim 2014 itibarıyla - 173 yıllık geçmişe sahip olan Fransızca kökenli “posta” kelimesi, malum olduğu üzere günlük hayatın bir parçası olmuş durumda. Şarkılarımıza, türkülerimize, tekerlemelerimize bile girmiş.
Umarım; “Bak postacı geliyor, selam veriyor; herkes ona bakıyor, merak ediyor.” dizelerinin, “Bak mailci geliyor, selam veriyor; herkes ona bakıyor, merak ediyor.” diye söylendiği günleri görmeyiz ve babası “postacı” olan gençlerimize “Babanız ne iş yapıyor?” diye sorduğumuzda “Babam mailci.” cevabını almayız. ]
Bizim jenerasyonun (kuşağın) hâli başka.
[ Bu cümleyi, yılların usta sanatçısı sevgili Fikret Hakan’dan duyduğum zaman çok üzülmüştüm. Demek ki, o da bu akıntıya kapılmaktan kendisini kurtaramamış. ]
Dizüstü bilgisayarımın scannerını (tarayıcısını) ve printerını (yazıcısını) değiştirmek zorundayım.
[ “tarayıcı” ve “yazıcı” gibi her şeyiyle bizden; mükemmel, dört dörtlük, sevimli, muhteşem kelimeler varken; hâlâ bu ısrar niye? İşin kolayı varken, niçin hâlâ scanner, printer? ]
En kısa zamanda C.V.’nizi (özgeçmişinizi) gönderiniz.
[ “özgeçmiş”, “hayat hikâyesi”, “sergüzeşt” kelimeleri varken; açık şekli “curriculum vitae” olan tamlamayı nedense çok sevdik. Zannederim bunda en büyük etken, bu ifadenin kısaltmasının olmasıydı. Eğer, biz de “özgeçmiş”i “Ö.G.” şeklinde kısaltsaydık, “C.V.”nin tutma şansı olmayacaktı.]
Firmamıza borcunuz, total (toplam) olarak 1000 TL tuttu.
[ Büyük bir firmanın satış elemanı, bir bakkal dükkânına gider ve iş yeri sahibi Mehmet Amcanın siparişlerini not alır. Mehmet amca sorar, “Oğlum, borcum ne tuttu?” diye. Satış elemanı cevap verir: “Mehmet amca, borcunuz total olarak 1000 TL tuttu.”
“Garibim Mehmet amca ne bilsin, “total”in ne olduğunu? Onun bildiği bir tek “total” vardır, o da petrol ürünleri dağıtım şirketi. Der ki:
“Oğlum, total de neyin nesi? Sen benim toplam borcumu söyle, ben benzin almayacağım. Tabii ki, bu iğneleyici sözden sonra, satış elemanı olan zatın görüntüsü malumunuzdur: Gökkuşağının bütün renkleri. ]