Sıra geldi, son dönem dilimize yerleştirilmeye çalışılan bazı kelimelerle ilgili tespitlerimize…
Çok iyi biliyorum ki, aşağıdaki örnek cümlelerde geçen yabancı kelimelerin yerine, -bunlarla ilgili olarak yapılan yorumlardan ilhamla- yanlarındaki Türkçe karşılıkları tercih edeceksiniz…
Filmin prodüksiyonu (yapımı) için harcanan para milyarları aştı.
[ “production”, dilimize girdiği yetmezmiş gibi, bir karmaşayı da beraberinde getirdi. Bu kelimeyi; kimileri Fransız aksanıyla “prodüksiyon”, kimileri de İngiliz aksanıyla “prodakşın” şeklinde söylüyor.
Üstelik; adam gibi, güzeller güzeli “yapım” kelimesi varken, her zaman olduğu gibi işi yine zora sokuyorlar. ]
Hollywood’un starları (yıldızları) dün İstanbul’daydı.
[ Farsça kökenli “sitâre” Batıya gitti “star” oldu, geri geldi. Biz de, Batı kökenli zannedip hemen sahiplendik. Bu arada, özbeöz Türkçe olan güzelim “ıldız / ulduz / yıldız” unutuldu gitti. ]
Laptop (Dizüstü) bilgisayarımın ilk taksitini yeni ödedim.
[ “bilgisayar” kelimesi ilk kullanılmaya başlandığında bıyık altından gülenlere çok rastlamıştık. “Zaman her şeyin ilacıdır.” derler, bir baktık bu muhteşem kelime kısa zamanda yediden yetmişe herkesin diline yerleşmiş.
“laptop” bilgisayarlar piyasaya çıkmadan Türk Dil Kurumu elini çabuk tutup “dizüstü” kavramını dilimize yerleştirdi. Ve bu kelime de gayet olumlu karşılandı. Ama hâlâ ne yazık ki, “kompitür” ve “laptop” demeyi sürdürenler var. ]
Lütfen titrinizi (unvanınızı) söyler misiniz?
[ Yüzlerce yıldır kullandığımız Arapça kökenli “unvan” kelimesinin neyi vardı da, söylenişi hayli zor olan “titr” kavramında ısrar edilir bilmiyoruz.
Çünkü, söylerken resmen titriyoruz. Tam manasıyla ismiyle müsemma bir kelime! Dilimizin kurallarına tamamen aykırı olan bu kelimenin yerine, herkesin bildiği “unvan”ı tercih etmek elbette daha isabetli olacaktır. ]
Medical Channel’da (Tıp Kanalı’nda) sağlığımızla ilgili birçok konuya temas ediliyor.
[ Uyarı: Fransızca kökenli “channel”ı “kanal” yapıncaya kadar epeyce uğraştık, başladığımız yere tekrar niye dönelim ki? ]
Migros Club Card (İndirim Kartı) ve Afra Club Card (İndirim Kartı) sahipleri, diğer müşterilere göre hayli avantajlı durumdalar.
[ Bir zamanlar Afra Alışveriş Merkezi’nde şahit olduğumuz ilginç bir olay: Bir kasanın önünde sıramızı bekliyoruz. Kasiyer hanımla konuşan yaşlı bir amca ve teyze var önümüzde. İster istemez, kulak ev sahibi oluyoruz.
(Değerli okuyucularım, bu da neyin nesi dediğinizi duyar gibiyim. “Kulak misafiri olmak” deyimini hepimiz biliriz. Ancak, ben misafirliği yeterli görmediğim için, - serde Türkçe sevdası olunca- “kulak ev sahibi” olmayı teklif ediyorum. Ne dersiniz, kabul görür mü?)
Kasiyer hanım soruyor amcaya: “Amca, Afra Klap Kartınız var mı?” diye. Amca, bir anlık şoktan sonra kasiyer hanıma güzel bir ders veriyor: “A guzum, o da neyin nesi? Benim anlayacağım dilden söylesene.” Tabii ki, kasiyer hanım mahcup. “Amca” diyor, “Özür dilerim, Afra İndirim Kartınız var mı?” Ve mesele böylece halloluyor.
Aslında, amca ve teyze tedarikli gelmişler. Torunları tembihlemiş onları, “Afra İndirim Kartını almadan gitmeyin.” diye. Ama ortak dil kullanılmayınca, iletişim kopukluğu ortaya çıkıyor. Kasiyer hanım da kendince haklı, çünkü söz konusu kartın üzerinde “Afra Club Card” yazıyor. ]
Sayın seyirciler, şimdi de konuyla ilgili VTR’yi (bandı) izleyeceksiniz.
[ Eskiden, televizyon sunucularının hiçbiri VTR (video tape recorder) demezdi. Zaten, “bant” dedikleri zaman, neyi kastettikleri anlaşılıyordu. Üstelik “bant” da Türkçe değildi. Bir yabancı kelimeden kurtulamamışken, kadroya daha cüsselisi (!) dâhil edildi. ]
Söz konusu sanatçının back groundu (geçmişi / mazisi) hayli karanlıktı.
[ Artık, “Bir zamanlar maziye bak, ne kadar şendik…” dizeleriyle başlayan o doyumsuz şarkıyı, “Bir zamanlar back grounda bak, ne kadar şendik.” diye söylemek boynumuzun borcu (!) oldu. ]
Test drive (Deneme sürüşü) günlerimiz başladı.
[ Otomobil almak için bir firmaya giden Hüseyin Amcaya satış elemanları derler ki: Beyefendi, biz sizi önce bir test drive’a alalım.
Hüseyin amcanın tepkisi ilginçtir: “Beyefendi, beni hiçbir yere almayın, ben araba almaya geldim.” Hüseyin amca ne bilsin, kendisini kötü bir yere alacaklar zanneder…
Allah’tan otomobilimizi tamir için bıraktığımız ustalarımız aracımızı bize teslim ederken, “Hocam sizinle bir ‘test drive’a çıkalım.” demiyorlar. Bizde âdettendir, eli öpülesi ustalarımız hep “tecrübe”ye çıkarlar; onların dilinde “deneme sürüşü” bile yoktur ki, “test drive” olsun… Kendilerine minnet ve şükran borçluyuz… ]