Başbuğ, 'Bizim milliyetçiliğimiz, Türk milletine duyulan derin ve köklü bir sevgi ve Türk milletinin içinde bulunduğu müşkül durumdan bir an önce en modern, en ilmi metotlarla çıkarılarak en kısa yoldan modern uygarlığın en ön safına geçirilmesini sağlama duygusundan kuvvet alır' diyordu.
Alparslan Türkeş'e göre Türk milliyetçiliğinin temel görüşü şöyleydi: 'Türk milletinden olmak, Türk milletini sevmek ve Türk devletine sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatan bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk'tür. Kalbinde yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk Milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk'tür.' Türk milletini sevmeyen milliyetçi olamazdı. Türkeş, bu önemli noktayı, 'Bizim milliyetçiliğimiz, Türk milletine karşı duyulan derin ve köklü bir sevgi ve Türk milletinin içinde bulunduğu müşkül durumdan bir an önce en modern, en ilmi metotlarla çıkarılarak en kısa yoldan modern uygarlığın en ön safına geçirilmesini sağlama duygusundan kuvvet alır' diyerek işlemeye çalışıyordu. Ama milliyetçilik anlayışında eğer başka milletlere karşı kin, nefret ve öfke duygusu varsa, Türkeş böyle bir milliyetçiliği de kabul etmiyordu. Çünkü milliyetçilik, kendi milletine derin bir sevgi beslemenin yanı sıra diğer milletlere karşı hoşgörüyü de kapsamaktaydı. Türkeş'in Türk siyasi hayatına kazandırdığı ve kitleleri derinden etkilediği milliyetçilik anlayışının bir başka sacayağını da 'Türkçülük' kavramı oluşturuyordu.
'Türkçülük' vurgusu...
'Milliyetçiyiz, Türkçüyüz. Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk Milleti'dir. Türkçülük, Türk milletinin hayatının her safhasında yapacağı her şeyin Türk ruhuna, Türk geleneğine uygun olması ve Türk'e yararlı olması amacının, fikrinin ön planda tutulmasıdır.'
Alparslan Türkeş'teki bu manevi anlayış, ülkücülüğü de bu felsefenin temel öğesi haline getiriyordu. Türkeş, ülkücülükle ilgili mesajını kitlelere şu sözlerle iletiyordu: 'Bizim ülkücülüğümüz, daima gerçekçi olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye'yi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul eder.' Alparslan Türkeş'e göre Türk milletinin 'kutlu güç kaynaklarının' başında İslamiyet, milliyetçilik ve Türkçülük geliyordu. Türkeş, gençlere hitap ederken Bilge Kağan gibi; 'Ey Türk! Titre ve kendine dön' diyerek ülküsünü çarpıcı sözlerle ortaya koyuyordu. Ömrünü Türk Milletine adamakla geçiren Türkeş, bir 'Bozkurt' idi. 'Dün Ergenekon şeddinden geçerken önümüzde bir Bozkurt vardı' diyordu Türkeş. 'Bugün Türklük için en iyiyi, en güzeli her ne pahasına olursa olsun elde etme mücadelesine binlerce Bozkurt olarak yürümekteyiz, yarın ise hür ve mesut ufuklara doğru milyonlarca Bozkurt olarak koşacağız.'
Alparslan Türkeş'in felsefesini ve Türkiye için idealize ettiği düşünceler sistemini en iyi anlatan düşünce sistemi '9 Işık' doktrini çerçevesinde toplanmıştı. Doktrin, 1965'te CKMP'nin, 1969'dan bugüne kadar MHP'nin programının temelini oluşturan temel yapı taşlarıydı. Türkeş, 1967 CKMP Büyük Kongresi'nde, 'Biz CKMP olarak böyle bir milli doktrinin sahibi bulunduğumuzu iddia eden siyasi teşekkülüz. Milli doktrinimizin asıl adı 'Dokuz Işık' doktrinidir' sözleriyle dile getiriyordu.Türkiye'de sosyal adaleti ve Türk milletinin toplum olarak büyük bir hızla kalkınmasını sağlayacak yüzde 100 yerli ve milli bir doktrin olması gerektiğini vurgulayan Türkeş, bu doktrinin ruhunu 'Her şey Türk milleti için, Türk'e doğru ve Türk'e göre' ilkelerine dayandırdı. İşte Türkeş'in o ünlü '9 Işık Doktrini' bu düşüncelerin ürünüydü. MHP'yi güçlü ve güvenilir yapan bu ilkeler, yıllarca ülkücülerin ve toplumun milliyetçi düşünceye yakın pek çok kesimini derinden etkiliyor, adeta bir kılavuz haline geliyordu. Doktrinin birinci maddesi de hiç kuşkusuz milliyetçilikti...
Türkeş'in doktrini: '9 IŞIK!'
'Dokuz Işık' Türkeş'in ağzından özetle şöyle açıklanıyordu:
Milliyetçilik: Her şey Türk milleti için, Türk milletiyle beraber ve Türk milletine göre sözler ile özetlenebilecek Türk milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye Devleti'ne sadakat ve hizmettir.
Ülkücülük: Türk milletini en ileri en medeni ve en kuvvetli varlık haline getirme ülküsüdür.
Ahlakçılık: Türk milletinin ruhuna, geleneklerine uygun ve yüksek varlığını korumayı ve geliştirmeyi öngören esaslara dayanır.
İlimcilik: Olayları ve varlığı önyargılardan ve art düşüncelerden sıyrılarak ilim mantalitesiyle incelemek ve girişilecek her çeşit faaliyette ilmi önder yapma prensibidir.
Toplumculuk: Her çeşit faaliyetin toplumun yararına olacak şekilde yürütülmesi görüşüdür. Sosyal ve ekonomik olmak üzere iki ayrı bölümü kapsamaktadır. Ekonomik görüş olarak mülkiyeti esas kabul eden fakat mülkiyetin millet zararına kötüye kullanılmasına karsı olan bir görüşü belirtir. Karma ekonomiyi ve stratejik, ekonomik faaliyetlerin devlet kontrolünde bulunmasını öngörür. Sosyal görüş olarak sosyal adalet düzeni, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma teşkilatı kurulmasını kabul eder.
Köylücülük: Köyleri tarım kentleri halinde birleştirerek kalkınmayı öngörür. Köylünün tefecilerin elinden kurtarılması ve ihtiyacı olan kredi ve diğer yardımların sağlanması için kooperatifleşmeyi hedef alır.
Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik: Birleşmiş Milletler Anayasası'nda yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmiştir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesinin, toplumun kalkınması için yararlı bir yol olarak kabul eder.
Gelişmecilik: İnsanlar ve medeniyetler daima daha iyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemek ve aramakla gelişir. Elde edilenle yetinmemek ve daima daha ilerisini istemek ve bunu elde etmek için gayret göstermek şuurudur. Ancak bu gayret ve çabalarda Türk milletinin tarihinden milli benliğinden ve kökünden kopmadan yükselmek ve ilerlemek gayedir.
Endüstri ve Teknikçilik: Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lazımdır. İşte bizim milli doktrinimiz olan Dokuz Işık görüşümüzün esasları bunlardır.'
Hayatını Türk ülküsüne adadı
1991 yılında SSCB'nin yıkılmasının ardından Türk Cumhuriyetleri tek tek bağımsızlıklarını kazanmıştı. Hayatını Türk ülküsüne adayan Türkeş, tarihsel süreçte bunu öngördüğünden Türklüğün ayağına gelen bu fırsattan yararlanılması gerektiğini düşünüyordu. Türkeş'in bu tarihsel öngörüsü, 1944 yılında görülen 'Irkçılık Turancılık' davasında mahkeme tutanaklarına, 'Sovyetler Birliği'nde 1965 veya 1999'da bir ihtilal zuhur edebilir' sözleriyle geçmişti. Bundan sonra yapılması gereken bu idealin hayata geçirilmesi için somut adımlar atılmasıydı. Türkeş, ideallerini gerçekleştirmek ve iki asırlık hasretin sona ermesi için gelen fırsatları değerlendirmek, Türk Dünyası'nın ekonomik ve kültürel bütünleşmesine hizmet edecek bir platform oluşturmak için bizzat başkanlığını üstlendiği Türk Devlet ve Toplulukları, Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı'nı (TÜDEV) kurdu.
Çin Seddi'nden Adriyatik'e
VAKIF, her yıl Türk Dünyası kurultaylarını gerçekleştirmeye başladı. Kurultaylarda Türk Cumhuriyetleri'nin sorunlarını ele alan komisyonlar kuruluyordu. Komisyonlar aynı zamanda bu devletlerin arasında iktisadi, kültürel, siyasal eşgüdümü sağlayacak çalışmalar da yapıyordu. Amaç, Türk Cumhuriyetleri'nin uluslararası arenada 'Türk Birliği' kavramıyla beraber anılmasıydı. Bu aynı zamanda güçlü bir Türk bloğu anlamına geliyor ve Çin Seddi'nden, Adriyatik'e uzanan Türk Dünyası ile Türklüğün siyasi ve iktisadi boyutlarının vurgusu politik arenaya taşınmış oluyordu. Kurultayların ilki Mart 1993'te Antalya'da gerçekleştirildi. Kurultayın unutulmaz anlarından biri de Azerbaycan temsilcisinin, 'Bakü bozkurtlarından Başbuğuma selam getirmişem' diye başlayan sözleri, ardından da delegelerin ayağa kalkarak 'Başbuğ Türkeş' tezahüratlarıyla Türkeş'i selamlamasıydı. Böylece Türkeş'in, 'Türk Dünyasının Başbuğu' olduğu ilk kurultayda tescil edildi. Türk Milliyetçi Hareketi'nin efsanevi lideri Alparslan Türkeş, engin fikirleri ile yol göstererek Türkiye'nin bugün yaşadığı süreçte tartışılan pek çok meseleye o günlerde devlet adamı kimliğiyle mutlak bir çözüm bulmuştu.
Milli menfaatlerden asla vazgeçilemez
TÜRK Devlet ve Toplulukları, Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı'nı kuran Türkeş, Antalya'daki ilk kurultayı, Türk dünyasının birliği için örsle demir döverek açmıştı. 'Ege, Adalar, Batı Trakya ve bugün henüz su yüzüne çıkmamış nice meselemizde yapmamız gereken ilk iş, milli ülküleri uzun vadeli planlarla gerçekleştirmeye yönelik bir dış siyasetin tespiti, iç siyaseti ve milli eğitimi de bu hedeflere göre milliyetçi bir felsefeyle ele almaktır.
Şu nokta artık herkesçe görülmelidir: Dış siyasette ana unsur, ekonomik rejimler değildir, siyasi rejimler değildir. Babayiğitlikler, tehditler, aşk ilanları değildir. Ezeli dostlar, ebedi düşmanlar mevcut değildir. Milletlerarası siyasette ana unsur, sadece milli menfaatler ve bunların çatışmasından doğan milletlerarası rekabet ve mücadeledir. Devlet adamlarına düşen, bu mücadeleyi, bu kuvvet yarışını iyi kavramak; bazen kararlı, bazen sabırlı; fakat her adımda ne yaptığını bilerek, yarını, öbür günü, hatta asırlar sonrasını görerek, kendi milletinin çıkarlarını savunmaktır. Bu esası anlamayan, bu esası gençlerine anlatamayan milletlerin geleceği tehlikeye düşer.'
Hedef, ortak Avrupa Devleti
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 12. Büyük Kurultay açılış konuşması: 'Ortak Pazar vakıası, ABD ve SSCB süper güçleri arasında Batı Avrupa'nın ezilmeme, varlığını kabul ettirme ve yeni müttefikler arama fikrinin sonucudur. İlk safhada iktisat birliğiyle başlayacak yakınlaşmanın uzun vadede tek bir Avrupa Devleti'ni hedef aldığı açıkça ilan edilmişti. Ancak gelişmeler, milli kültür ve menfaat ayrılıklarının bu hayale engel olacağını, millet temeline dayanmayan tek devlet teşebbüsünün gerçekleşemeyeceğini göstermiştir. Danimarka ve Norveç'te yapılan referandumlar Ortak Pazar'a katılmama sonucunu vermiştir. İngiltere de referanduma gitmektedir. Fransa ile İngiltere arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi imkanlarının zayıflaması, Fransa'nın Avrupa liderliğinde ısrarı, petrol ambargosu karşısında ortak hareketi reddederek ikili anlaşmalara gitmesi, silah satışlarında birliğin ilkelerini aşan bir tavır takınması bu fikrimizin kesin delilleridir. Çağımızda milletler mücadelesi, tarihin temel yürütücü unsurudur ve dünya durdukça da öyle olmağa devam edecektir.'
Yarın:
- Başbuğ, İslamiyet ve Türklük için ne dedi?
- Türkeş'in eserleri nelerdi?
Tercüman