Taha Akyol Milliyet
Tehlikeli işaretler
Siyaset bilimci Martin Lipset’in “aşağı sınıfların faşizmi” dediği cinnet, iki taraflı versiyonlarıyla Türkiye’nin önünde büyük bir tehlike oluşturuyor.
Ahmet Türk’e yapılan menfur saldırı bunun işaretlerinden sadece biridir!
Türk’e yapılan saldırıyı protesto bahanesiyle yapılan şiddet eylemleri de bunun ‘öbür yan’daki işaretleridir.
Evvela, Ahmet Türk’ün siyasi olgunluğunu ve itidal çağrılarını takdirle kaydetmek gerekir. Bunu bütün Türkiye takdirle karşıladı zaten.
Ama Ahmet Türk’ün bu çağrılarına rağmen yapılan eylemler ortada... Çeşitli illerde şiddet eylemleri yapıldı, İstanbul’da da yine belediye otobüsü, içinde yolcular varken molotoflarla ateşe verildi!
Birbirini boğazlamak!
BDP’nin yeni ‘atanmış’ Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da korkunç tahrikçi bir konuşma yaptı. Çatışma kundakçısı tipik bir etnik-milliyetçi konuşma...
“Sabrımız taşarsa, Karadeniz de, Ege de, Marmara da taşar” diyerek nasıl bir tahrikte bulunduğu açık! “Sabır taşması”nın karşılıklı nelere yol açacağını düşünemeyen bir körlük...
“Ak Parti’yi bu coğrafyadan sileceğiz” diyor, kastı normal demokratik bir particilik mücadelesi değil, asıl vurgusu “coğrafya”dır.
“Sabır taşırmak” ve “coğrafya” tahrikleri, insanların bu kadar iç içe geçtiği bir ülkede nelere yol açar?!
“Coğrafyadan silmek” körlüğüyle Türkiye’nin bazı illeri “Kürdistan” olursa diğer bütün illeri “Türkistan” olmaz mı?! Herkes için korkunç felaketler demektir bu...
Yugoslavya felaketleri hafif kalır!
Bu nasıl körlük!
Ahmet Türk’ün bütün Türkiye’de saygı ve takdir toplayan siyasi olgunluğuyla, bu kanlı örgüt dilini bir düşünün!
Çözüm ancak Ahmet Türk’ün ılımlı tavrıyla mümkün olur. Öbürünün varacağı yer ise, DTP’nin 2009 Sonuç Bildirgesi’ndeki deyimle “halkların birbirini boğazlaması” felaketidir!
Bayan Sakık’ın mezarı
Kürtçü ve Türkçü etnik milliyetçilikler birbirini besliyor. Türk’e yapılan saldırıdan başka, BDP’nin ılımlı milletvekillerinden Sırrı Sakık’ın merhum eşinin mezarı hakkındaki çirkin sözler de bunun örneklerinden biridir.
Merhum Gülsima Sakık 2007’de, erken yaşta vefat etmiş, Ankara’da Gölbaşı’na defnedilmiş. Allah rahmet eylesin.
Gölbaşı Belediye Meclisi’nin MHP’li bir üyesi, aklınca siyaset yapıyor, AKP’li Belediye Başkanı’nı eleştirirken “teröristlerin” bu topraklara gömülmesini kınıyor!
Halbuki bir eşi, bir anneyi Ankara topraklarında defnetmek, bölünmezliğin bir işareti değil mi?!
Bir cenaze için nasıl böyle konuşulur?!
Sırrı Sakık’ın şu sözleri üzerine hepimiz derin derin düşünmeliyiz:
“Biz bu ülkede yan yana gömülmeyeceksek nasıl ortak vatandan bahsedebiliriz?!”
Sayın Devlet Bahçeli’nin de bu soruyu kendi vicdanında sorması, partisinin o üyesinden açık bir cevap istemesi ve hakkında gereğini yapması lazımdır.
Hatta MHP’lilerin, Aysima Hanım’ın mezarını ziyaret edip fatiha okuyarak çiçek bırakması çok güzel olur; hem insani hem ‘vatani’ açıdan...
Hakkâri’de 14 yaşındaki Hatip Kurt’a iki polisin yaptıkları da fevkalade vahimdi; nasıl tahrik edici olduğu olaylarla meydanda... Hükümet iki polis hakkında gereğini yapacak görünüyor.
Her çılgınlığın karşıtını körüklediği çok tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Bugünden yarına bir çözüm de yok. İlk iş birbirini kışkırtan çılgınlıkları dışlamaktır, kınamaktır, sağduyuyu savunmaktır...