Suriye iç savaşının en acıtıcı günlerini yaşadığımız şu dönemde, muhalifleri desteklediği iddiasında olan ABD, İsrail ve AB nezdinde tüm batılı ülkeler, güya birlikte hareket ettikleri Türkiye’yi yalnız bıraktılar. İçinden çıkılmaz hale gelen Suriye iç savaşı, çözümünü oluşan çözümsüzlükten çıkarma çabasında. Direniş cephesinde bu güne kadar oluşturulan tüm süreçler, destek veren ülkelerin ama özellikle ABD’nin destek vermeye devam edeceği savı üzerine kurgulanmıştı. Geldiğimiz nokta, ABD’nin PYD’nin kürt devleti arayışına verdiği destek ve Suriye konusunda almayı umduğu sonuçları almış olmasından kaynaklı direnişe karşı bir mesafe koymuş olmasıdır. Bu hal, süreç içerisinde muhalif kesimin ABD ve Batının olmadığı yeni parametreler üzerine bir durum geliştirmesini mecburi kılıyor. Bizim de zor ama denenmesi gereken bu yolun coğrafyamıza yükleyeceği yeni acılara hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Türkiye’nin Suriye konusunda iç savaşın başladığı 2011 yılı Mart ayından bu yana savunduğu tez özet olarak, Esed’in indirilmesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıydı. Bu tez aynı zamanda, Türkiye ile birlikte hareket ettiği iddiasında olan ABD’nin de dâhil olduğu 54 ülkenin ortak kanaati idi. Bugün geldiğimiz nokta ise, birlikte hareket ettiklerimizle Esed’in gitmesini isteme konusunda aynı noktada olmadığımız gerçeğidir. Onlar, Esed’in gitmesi ile ilgili değiller. İstedikleri tek şey, oluşan kaostan ve kargaşadan, Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin tüm Arap âlemiyle karasal bağını kesecek olan bir türedi Kürt devleti oluşturmak. Bu günlerde ABD’nin Rusya ile görüştüğü uygulama şansı olmayan barış görüşmelerinin, alternatifi olarak kenarda tuttuğu ve “B” planı olarak isimlendirdiği plan budur. ABD ve Batı, ilk günden itibaren Suriye direnişini bir Kürt devletine zemin hazırlamak için kullandı ya da köpürttü.
Bu konular Suriye’de şehit olmuş yüzbinlerce insanın, yer değiştirmiş milyonlarca mazlumun hakları üzerine konuşulduğu için zor konular. Yıkılan şehirler, katledilen insanlar, yetim, öksüz kalan çocuklar ve dul bırakılan kadınlar. İslam coğrafyası bu acıları belki yüzlerce yıl tamir edemeyecek. Mazlumları katledenler, Suriye’yi yakıp yıkanlar bu utancı yaşamaya devam edecekler. Yeniden ve hep birlikte diyeceğimiz günlerin uzaklığı hepimizi ürkütüyor.
İşte tam da burada, herkesin ne olacak dediği bir dönemde, Türkiye’ye yeni ama esaslı bir duruş gerekiyor. Bir üçüncü yol. İçinde ABD ve batının paydaş olmadığı, Rusya, Çin ve İran’ın ortak olarak bulunmadığı bir üçüncü yol. Küresel dengeleri sarsacak bu yol. Suriye turnusolundan elde edilen tecrübe ve bu tecrübenin Türkiye’ye verdiği haklılık ile herkese söz söyleme hakkına sahip olacak bir duruşun hâkim olduğu bir yol.
Suriye üzerinden Suudi Arabistan başta olmak üzere kimi islam ülkelerinin ABD ve batı ile en azından şüpheci ve mesafeli bir duruşa geçtiğini biliyoruz. Batının ürettiği bu kaos dalgasını, kendi kıyılarına da taşıyacağı korkusu hepsini sarmış durumda. Bu durum, bunca sıkıntıya rağmen Türkiye açısından ortaya koyacağı performansla avantaja dönüşebilir. Dünyayı iki kutuplu olmaktan üç kutuplu olmaya taşır. İki kutbun da düşmanı ve küskünü tüm kesimler için bir şemsiye açabilir. Bu bize, hem kurulmasını istemediğimiz kuzey Suriye’deki kürt devletine karşı müdahalede meşruluk, hem de oluşacak birikimle mevcut iki kutba karşı güçlülük oluşturur.
Her eylemin bir zamanı her sözün de bir gediği vardır. Ne eylemin zamanını ne de sözün gediğini kaçırma lüksümüz yoktur.