Türkiye'nin güvenilir kabul edilen araştırma şirketlerinden KONDA, birincisini 2008'de ikincisini ise 2018'de yaptığı ve her seferinde 5 binin üstünde insanla yüz yüze görüşerek gerçekleştirdiği iki araştırmasını, 10 yıllık toplumsal değişim raporu olarak geçtiğimiz günlerde yayınladı.
Bu araştırma sonuçlarına göre, Türkiye'de ateistlerin oranı son 10 yılda tam 3 kat arttı. Yüzde 1'den yüzde 3'e yükseldi.
Kendini inançsız olarak tanımlayanların oranı da tam 2 kat arttı. Yüzde 1'den yüzde 2'ye çıktı.
Fakat kendini dindar olarak tanımlayanların oranı ise azaldı. Yüzde 55'den yüzde 51'e geriledi.
"Sofu" olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 13'ten yüzde 10'a düştü.
Bu araştırma bulgularına göre, halkın yüzde 99'unun Müslüman olduğu öngörülen Türkiye'de, dindarların sayıları azalırken, inançsızların sayısının arttığı ortaya çıkmış oldu.
İbadet ve Örtünme
Rapora göre oruç tutanların oranı da yüzde 77'den yüzde 65'e geriledi.
Başörtüsü kullananların oranı, 1 puanlık artışla yüzde 52'den yüzde 53'e yükseldi ama türban oranı yüzde 13'ten yüzde 9'a düştü. Dolayısıyla örtünmede kayda değer bir değişiklik görünmese de, ibadetin azaldığı her durumda görülüyor.
Ahvâlu Şahsiyye
Araştırma sonuçlarına göre evlenme oranı da yüzde 71'den yüzde 65'e çekiliyor.
Türkiye'de artık insanlar daha geç evleniyor. Buna mukabil bekarların oranı daha çok artıyor.
Yine rapora göre toplumun kadına bakışında da bazı değişiklikler var...
Kadınların dış görünüşü gittikçe değişiyor. Estetik müdahale son 3 yıldır daha çok kabul görüyor.
Kadının çalışmak için kocasından izin alması gerektiğini düşünenlerin oranı da yüzde 69'dan yüzde 55'e geriliyor.
Pekala KONDA'nın yaptığı bu araştırma sonuçları şimdi ne anlama geliyor, bu sonuçları nasıl te'vil etmek gerekiyor?
Bir zamanlar AK Parti'nin iktidara yürüyüş sürecini, laik Türkiye Cumhuriyeti için sakıncalı gören, AK Parti ile irticanın giderek artacağını ve tehlikeli boyutlara varacağını düşünen, hop oturup hop kalkan kesimler, laikler, seküler anlayışa sahip olanlar ve hayatlarında dine yer vermeyenler artık derin bir nefes alabilirler...
Ayrıca bunların yanısıra Batıcılar, masonlar, goygoycular, komünistler, ateistler, çağdaş monşörler, hatta bil cümle gay ve lezbiyen ve dine karşı alerjisi olan tüm topluluklar ve dahi korkudan dudağı uçuklayanlar artık hiç endişelenmeden, tasalanmadan derin bir oh çekebilirler...
Çünkü korkulan olmadı, umulan bulunmadı...
Türkiye, Suudi Arabistan veya İran gibi olmuyor!
Memleketin istikameti şeriata doğru gitmiyor!
Görünen köy kılavuz istemiyor belki ama AK Parti'de, insanları zorla dindarlaştırmıyor.
Evet iktidarının 17'inci yılında, dindarlığın gerilediği ortaya çıkıyor ama çelişkiler kavgaya dönüştürülmüyor.
Değişim, herkesin yoluna uygun şekilde yönetiliyor.
Yasakçı bir zihniyet ile dayatma ve toplum mühendisliği yapılmıyor.
Kısaca KONDA araştırmasına göre, dini açıdan müstakbelde panik yapacak bir durum hiç gelişmiyor...
Esasında AK Parti, dindar bir neslin oluşabilmesi için muhafazakar yapısıyla iktidar olarak gereken zemini oluşturuyor fakat, ihya ve ıslah gayretlerinin bazı yapılar tarafından amaç dışına dönüştürülmesine mani olamıyor...
Hiç şüphesiz bir toplumda dindarlık oranının düşüşü, üzerinde her zaman düşünülmesi, sosyolojik ve bilimsel çalışmaların yapılmasını gerektiren ayrı bir araştırma konusudur.
Fakat bir kesim grubun yaptığı gibi, dindarlığın toplumda azalmasının nedenlerini yalnızca siyaset erkinde yahut geçmişe takılıp tarih sayfaları arasında aramak ise topu sadece taca atmaktır.
Hatayı başkalarında bulmak, sorumluluğu başkalarına yüklemek işin en kolayına kaçmaktır.
Oysa bu hususta ihtiyaç duyulan eksikliklerin en başında, dini cemaat, cemiyet, vakıf ve dernek gibi yapılardan, ihlas ve takvada, dini ve ahlaki değerlerde, irşad ve tebliğde, örnek ve model alınabilecek rehber insanlara olan gereksinimdir.
Esas üzerinde durulması gereken işte bu rol model eksikliğidir.
Çünkü İslamiyet, yalnızca belli ritüellere bağlı olan bir ibadet dini değildir.
İslamiyet, aynı zamanda içselleştirilmesi gereken bir muamelat ve ahlak dinidir.
Bir toplumda dindarlığın yükselmesi ise öncelikli olarak temel ahlaki değerlerin yeterince benimsenmesiyle gerçekleşir.