Mustafa Armağan'ın yazısı
Balyoz harekât planına Türkçe ezana geri dönüleceğinin belirtilmesi de, 2006 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu'nun Tuzla'daki Deniz Harp Okulu Komutanlığı'nda düzenlenen eğitim ve öğretim yılı açılış töreninde "Türkçe ezan (...) çok partili siyasal sisteme geçildikten sonra karşı devrimcilere verilen bir ödün olarak ortadan kalktı" sözünü söylemesi de, Arapça ezanı birilerinin hâlâ içlerine sindiremediklerini gösteriyor.
1950'nin rövanşını alma duygusu anlaşılan birilerinde öç duygusuna dönüşmüş durumda.
Peki nedir bazılarındaki bu bir türlü bitmeyen ezan düşmanlığı?
Her millet kendi dilinde ibadet etmeliymiş! Biz Türk olduğumuza göre de Türkçe ibadet lazımmış! Haşa Allah Türkçe bilmiyor muymuş! Ah o Türkçe ezanın nağmeleri ne güzeldi diyen yaşını başını almış profesörlere bile rastladım. Merak ettiğim, alnı secde görmemiş insanların milletin ezanından ve namazından ne istedikleri. Hem kılmıyorlar, hem de kılanların nasıl kılması gerektiğine karar vermek istiyorlar.
Kendileri diledikleri dilde ibadet edebilirler. Ama bu millet hangi dilde ibadet edeceğine bin küsur yıldır karar vermiş durumda. Ve ezanın hangi dilde okunacağına da 60 yıl önce, 16 Haziran 1950 günü karar verilmişti. (İlk ezanı dinleyen tanıklarla yapılan konuşmalardan meydana gelen "Türkçe Ezan ve Menderes" kitabımız haftaya çıkıyor.)
Şimdilerde "laikçi çevreler", başları her sıkıştığında Demokrat Parti ve Adnan Menderes'i Cumhuriyet'in değer ve kazanımlarına yönelik 'karşı devrim'i başlatmakla suçlamaktadırlar (bununla Atatürk ilkelerine karşı olan sözüm ona 'gerici' bir hareketin başlatıldığını kastettiklerini biliyorsunuzdur). Ancak 14 Mayıs seçimlerinden perişan bir vaziyette ve sadece 68 milletvekiliyle çıkan CHP'nin, ezan konusunda nasıl bir tavır takınacağı son ana kadar belli olmamıştı.
"Evet" deseler bir türlü, "Hayır" deseler bir başka türlüydü. "Evet" deseler, Arapça ezanı yasaklayan kanunu çıkaranlar kendileriydi, bunu seçmenlerine ve kendi kendilerine nasıl izah edeceklerdi? "Hayır" deseler, bu defa seçimlerde uğradıkları hezimeti ebedileştirecek ve halkın tepkisini iyiden iyiye kabartacak tehlikeli bir karara imza atmaktan çekiniyorlardı. Ne de olsa halkı umursamadıkları Tek Parti devri yeni sona ermişti ve artık popülist davranmalarını gerektiren bir siyasî iklimde yaşadıklarını, kısa bir süre önce acı bir tecrübeyle de olsa öğrenmişlerdi.
CHP Grubu'nda yapılan görüşmelerde tasarı çetin tartışmalara yol açmış ve sonunda tasarının açıkça değilse bile zımnen desteklenmesi yönünde bir karar alınmıştır. Yine de grupta bazı çatlak seslerin yükseldiği ve tasarının aleyhine görüşlerin de savunulduğunu biliyoruz.
Ezcümle CHP'lilerin, açıktan açığa 'destekliyoruz' dememekle birlikte, tasarının aleyhinde bir grup kararı almaktan da ısrarla kaçındıkları anlaşılmaktadır. Nitekim CHP sözcüsü Cemal Reşit Eyüboğlu, oylamadan önce yaptığı açıklamada Arapça ezanın ceza konusu olmaktan çıkarılmasına karşı (muarız) olmadıklarını resmen beyan etmiştir.
Ezan lehine kabaran dalga, CHP'yi de içine alarak hedefine doğru emin adımlarla ilerlemektedir.
Kendisi bir ara CHP genel başkanlığı da yapan Altan Öymen, Değişim Yılları başlığı altında yayınladığı hatıralarında CHP'nin bu sıkıntılı durumunu bütün yalınlığıyla gözler önüne sermiş bulunuyor. Altan Öymen CHP'nin sıkıntısının, bir yandan muhalefetin "dinsizlik" ithamına uygun bir görüntü vermemek, öbür yandan da "laiklik"ten tavize hayır demek etrafında şekillendiğini söylemektedir. Halbuki "Neresinden bakılırsa bakılsın, CHP Türkçe ezanın sahibiydi. Yeniden "Arapça ezana dönüşe karşı çıkmayacak da ne yapacaktı?"
Zamanın CHP Grup Başkan Vekili Faik Ahmet Barutçu hatıratında CHP'lilerin İnönü'nün muhalefetine rağmen kabul oyu verdiklerini yazmaktadır:
Nitekim aynı Cemal Reşit Eyüboğlu, Genel Kurul'da kanun tasarısı görüşmelerinde partisi adına yapacağı konuşmaya çağrılırken, tasarı aleyhine konuşacağını ilan eden Meclis başkanına bir düzeltmede bulunarak, tasarı "aleyhinde" değil, tasarı "hakkında" konuşacağını söylemiş ve konuşmasında ezan meselesini bir 'dil', bir 'millî şuur' meselesi olarak anladıklarını belirttikten sonra sözlerine şunları eklemişti:
"Türkçe ezan, Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmaya taraftar değiliz. Milli şuurun bu konuyu, kendiliğinden halledeceğine güvenerek Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız."
Böylece 17 Haziran 1950 günü Türkiye'deki ulusal basının manşetlerinde, kanunun CHP'nin de tasvibiyle çıkarıldığı şeklinde haberler okunacaktı. Manşetlerden bazıları şöyle diyordu:
-C.H.P. Meclis Grubu sözcüsü, grubun Türkçe ezan-Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmağa taraftar olmadığını bildirdi (Ulus).
-Arapça ezan ve kamet aleyhtarları C.H.P. grubunda da yenildi. İnkılâba ihanet ve irticaa avdet [dönüş] edebiyatı yapanlar ekalliyette [azınlıkta] kaldılar (Son Posta).
-Meclis, Arabca ezan yasağını kaldırdı. C.H.P. milletvekilleri de kanunu tasvib ve kabul ettiler (Cumhuriyet).
-...C.H.P. sözcüsü, Arapça ezan meselesinin ceza mevzuu olmaktan çıkarılmasına partinin muarız olmadığını söyledi (Milliyet).
-C.H.P. de müzakerenin başlangıcında bu karara muhalif olmadığını bildirdi (Hürriyet).
Velhasıl, o zamanki deyişle, Meclis'in "Demokrat"ı da, "Halkçı"sı da ezanın aslî diline çevrilmesi lehine oy kullanmış, böylece Cumhuriyet döneminin dinde reform girişimlerinin en önemli ayaklarından birisi, 9. TBMM'deki "halkın hakiki temsilcileri"nin oybirliğiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Dolayısıyla 1950 Haziran'ında DP şayet bir 'karşı devrim'e girişmişse bile, bu girişimim bizzat CHP'nin işbirliğiyle gerçekleştiği çok açıktır. Bu takdirde bugünkü CHP'lilerin 'Ezanı Arapça okutarak şeriatı geri getiren sizler..." şeklindeki eleştirilerinin, hatta suçlamalarının muhataplarından biri de, yine bizzat Cumhuriyet Halk Partisi olmaktadır. m.armagan@zaman.com.tr
Zaman