İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM ALYANAK - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında, CNN Türk yayınını durdurmak için baskın yapan darbeci askerlere kamerasını teslim etmeyen CNN Türk Haber Kameramanı Ahmet Akpolat, "Bana öncesinde böyle bir senaryo çizseydiniz, hani 'Böyle bir olay olacak, ne yaparsın?' deseydiniz ben 'Kamerayı veririm' derdim hiç uzatmadan. Tabii yaşayınca bambaşka oluyor. Refleksler devreye giriyor, mesleki etik, ahlak, yetiştiriliş, kameramanlığa bakış açım gibi şeyler girince farklı oluyormuş." dedi.
CNN Türk Haber Kameramanı Akpolat, 15 Temmuz gecesi görüntü almasını engellemeye çalışan darbeci askerlere uzun süre direnerek, kamerasını teslim etmedi. Öncelikle habercilik refleksi ardından mesleğine olan saygısı, Akpolat'ın mücadelesini sonuna kadar sürdürmesinde etkili oldu.
Akpolat, toplumun belli bir kesiminden kamerasını darbecilere vermediği için tepki alsa da meslektaşları tarafından büyük övgüyle karşılandı. Ahmet Akpolat, Türkiye Haber Kameramanları Derneği'nin geçen yıl düzenlediği yarışmada, meslek onur ödülüne layık görüldü.
- Evlilik hazırlığındaydı
Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz'dan bir ay sonra dünya evine girecek olan Ahmet Akpolat, o gün yeni taşındığı evinde, nişanlısıyla eşyalarını yerleştiriyordu.
Bir arkadaşının telefonu sonrası sosyal medyadan neler olduğunu anlamaya çalışan Akpolat, çalıştığı şirketten gelen mesaj üzerine CNN Türk'e gitti.
Akpolat, tüm Türkiye'nin hafızalarına kazınan o gece yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Bizim şirket Bağcılar'da. Ben de Basın Ekspres yolundan havalimanını arkama almış, ters istikamette Bağcılar'a doğru gidiyorum. O ara diğer şeritte 3 tane tankın havalimanı istikametine hızla gittiğini gördüm. O an bazı şeyler biraz netleşmeye başlamıştı kafamda, endişelenmeye başlamıştım. Şirkete gittim, gelebilen herkes gelmişti.
Sosyal medyadan, televizyondan olanlar doğrulatılmaya çalışılıyordu. İlk yaptığım şey her an bir yere çıkabilirim diye kameramı hazırlamak oldu. Benden önce gelen arkadaşlar İstanbul'da birkaç yere gitti. Ortalık çok karışık ve gergindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın telefonla CNN Türk'e bağlanmasını, o anların hepsini şirkette izliyordum."
Bir taraftan şirketteki arkadaşlarıyla darbeler konusunda kritikler yaptıklarını, yaşananları değerlendirdiklerini anlatan Akpolat, bir taraftan da görevde olan kameraman arkadaşlarının görevden dönmesini beklerken haber merkezinden bir arkadaşının "Helikopter geliyor" diye bağırışını duyduğunu aktardı.
- Askerler gelince kamerasına sarıldı
Herkesin ayağa kalkarak cama doğru gittiğini, askeri helikopterin kendine iniş alanı aradığını gördüklerini belirten Akpolat, sözlerine şöyle devam etti:
"Helikopter sonra otoparka doğru yöneliyor. Bunu duyunca zaten ben direk kamerayı alıp aşağı doğru koştum. Etrafımda ne vardı, ne yoktu hiç hatırlamıyorum. Kim geliyordu, kim gelmiyordu hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece kamerayı aldım, kapıya doğru koştum. Kapıya çıktığımda bizim şirketin güvenliği karşımdaydı. Helikopter nereye indi dedim, panik halinde otoparkı gösterdi bana.
Otoparka giderken 7 askeri karşımda gördüm. Hemen kayda girdim. O ara haber müdürümüz Ali Güven de inmişti. Hemen mikrofonu aldı benden. Ben hemen askerlerle arama güvenli bir mesafe koyup, binaya girişini çekmeye başladım. O ara askerler beni fark etmedi. Binaya girdiler. Binadaki çalışanlar, haber müdürümüz askerlere 'Niye geliyorsunuz, burası özel bir televizyon kanalı?' dedi.
- "Bağıra bağıra yayın odasını aradılar"
CNN Türk binasına giren askerlerden birinin "Bu bir darbedir. Müdahale etmeyin. Güvenlik için geldik" gibi cümleler sarf ettiğini dile getiren Akpolat, "Bir şeyler söylüyordu ama çok yüksek ses tonuyla söylüyordu, hani herkesin korkacağı şekilde. Binaya girdiler, ben arkalarından takip ediyorum. Bağıra bağıra yayın odasını arıyorlardı. Yayını kesmek istediklerini orada anladık zaten." diye konuştu.
Yüksek sesle bağıran askerin bir süre sonra kendisini fark ettiğini belirten Akpolat, sözlerine şöyle devam etti:
"Merdivenlerden üzerime doğru gelmeye başladı. Ben de kamera kayıtta, geri geri kaçmaya başladım. Böyle sıcak olaylarda yaptığınız bir şey var. O ana kadar çektiğim görüntüler çok değerli görüntüler ve orada tehlikeli bir durum var. O ana kadar ki görüntülerin kayıtlı olduğu kartı güvenli bir yere sakladım. Kamerama yeni bir kart koyup, tekrar askerlerin olduğu yere gitmeye çalıştım. Her kata bir asker koyuyorlardı. Beni görünce 'Gelme yasak buraya çıkış' diyordu askerler. Ben de geri dönüp asansörü kullandım.
İkinci kata çıktım. Sol taraftan üzerime hızla gelen o rütbeli askerlerden birini gördüm. Gelir gelmez yaptığı ilk şey, omzumdaki kamerayı tutmak oldu. Kamera omzumda güvensiz diye elime aldım ve karşılıklı çekiştirmeye başladık. Kameramı almak istiyordu, hani muhtemelen 'Çekme' demesinin yeterli olmadığını anladı. Ben de kamerayı vermek istemeyip, çekiyordum. Bir ara efekt mikrofon tarafını tuttu. Hassastır, orayı kırdı."
- "Tehlikenin arttığını hissettim"
Ardından bir başka rütbeli askerin yanlarına geldiğini onun da kamerayı almaya çalıştığını, erlerin etraflarında bir çember oluşturduğunu anlatan Akpolat, "Dönemin Kanal D Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, 'ne yapıyorsunuz, bırakın çocuğu' diyordu. Israrla benden kamerayı istiyorlardı, ben de veremeyeceğimi söylüyordum. Tehdit etmeye başlamışlardı. Sonra o en yüksek sesle bağıran rütbeli askerlerden birisi beni köşeye çağırdı. 'Gel köşeye, konuşalım' dedi. Köşe diyerek el işaretiyle gösterdiği yer de kuytu, karanlık bir bölgeydi. Oradan sonra tehlikenin baya arttığını hissettim. Diğeri de boğazımı sıkıp, beni itti." diyerek o anları anlattı.
Akpolat, Süleyman Sarılar'ın askerleri ikna etmeye çalıştığını, askerlere "Emekçi bu. Bunun kamerasını alamazsınız. Almayın." diye çözümler üretmeye çalıştığını ama gerilimin had safhaya ulaştığını ifade etti.
- "Vururum diye tehdit etti"
Rütbeli askerden birinin elindeki silahın dipçiğini göstererek "Kamerayı ver, yoksa vururum." diye kendisini tehdit ettiğini belirten Akpolat, yaşananların devamını şöyle anlattı:
"Ben de askere 'Vur yoksa vermeyeceğim, yani bunu burada bitirelim artık. Sen de ne yapıyorsan yap.' gibi bir cümle kullandım. Sonra etrafımız baya kalabalıklaştı. Erlerden birisi bana döndü 'abi ne olursun ver artık, bitirelim şu işi' dedi. Yüzü baya kötü bir halde bunu söyledi. Sonrasında Süleyman ağabey, 'Kamerayı vermeyelim, bari kartı verelim. Vermeyecek bu çocuk kamerayı' dedi. Ben de 'Süleyman abi, yapma olur mu öyle şey' dedim."
Sıcak olaylarda kameranın ön tarafına aksiyon kamerası yerleştirdiğini, onun güvencesiyle kamerayı değil içindeki kartı askerlere verdiğini ifade eden Akpolat, kartı verdikten sonra askerlerin kendisini dışarı çıkardığını söyledi.
- Küçük aksiyon kamerasıyla
Küçük aksiyon kamerasındaki görüntüyü kurtardıktan sonra asansörle stüdyonun bulunduğu üçüncü kata çıktığını belirten Akpolat, şunları kaydetti:
"Çıktığımda zaten askerler her yere dağılmış, insanları çıkartıyorlardı. Beni gören er 'Abi yeter artık git buradan.' dedi. Ben de 'yok yok çekmiyorum' dedim. Kamerayı çanta gibi tutup, bir yere götürüyormuş gibi yaptım ama kamera kayıttaydı. Bunu gören müdürler, arkadaşlar çektiğimi biliyor, bana yardımcı oluyor, önümü açıyorlardı. Erler başta benim ne yaptığımı anlamadı.
O ara telefonumu çıkartıp konuşuyormuş gibi yapıyorum. Ama askerlerin, haber merkezini boşaltışını çekmeye devam ediyorum. Daha sonrasında dışarıda bir gürültü gelmeye başladı. Vatandaşlar gelmiş. Aşağıya inmeye karar verdim. Bu sefer vatandaşların binaya girmek istemelerini, oraya gelen polisleri çekmeye başladım. Önce polisler vatandaşların girmesini engelledi. Kendileri girdi. Sonuçta yukarıda silahlı askerler olduğu için polisler hemen çıkmadı. Etrafı kontrol ettiler. O görüntüleri çektim."
- Çektiği görüntüleri yayınladı
Polisler, askerleri gözaltına aldıktan ve vatandaşları da dışarı çıkarttıktan sonra gerginliğin sona erdiğini ama kendisi için ise işin ondan sonra başladığını anlatan Akpolat, "Çektiğimiz görüntüleri sisteme attığımız bir oda vardı. Odaya gittim, kimse yoktu. Görevli arkadaşa odanın güvenli olduğunu söyledim ama gelmek istemedi. Bana görüntüleri nasıl yayınlayacağımı anlatmasını istedim. Çünkü CNN Türk yayına geçti ve askerlerin binaya ilk giriş görüntülerini acil yayına yetiştirmemiz lazımdı. Herkes beni arıyordu 'Görüntüleri yetiştir' diye. Görüntüleri aktardıktan sonra ben yine haber merkezine çıktım, duruma göz atmaya. Ama o ana kadar başıma gelenleri çok sağlıklı düşünemedim." diye konuştu.
Daha sonra Boğaziçi Köprüsü'ne gittiğini ve oradan canlı yayın yaptıklarını aktaran Akpolat, "Şirketten çıktık, yollar bomboştu. Otogar yolunda 3 tane yanan tank, ezilmiş arabalar vardı. Onların arasından filmlerdeki gibi geçtik. Önce köprü yoluna giremedik. Barbaros’a geçtik. Barbaros'ta Cumhurbaşkanının konutunun olduğu yerde büyük tırların yolları kapattığını gördük. Yollar barikatlarla, çöp konteynerleriyle kapatılmıştı. Askerlerin teslim olmasına yakın, bir şekilde karşıya geçebildik. Sonra askerlerin o teslim alınma görüntülerini çektim. O gün akşama kadar çalıştım. 23.00’da kadar köprüde canlı yayınlar yaptık." ifadelerini kullandı.
- "Meslektaşlarımın hepsi çok onore etti beni"
Yaşadıklarının kendisinde ve çevresinde yarattığı etkiyi değerlendiren Akpolat, "Bana öncesinde böyle bir senaryo çizseydiniz, hani 'böyle bir olay olacak, ne yaparsın?' deseydiniz ben 'kamerayı veririm' derdim hiç uzatmadan. Tabii yaşayınca bambaşka oluyor. Refleksler devreye giriyor, mesleki etik, ahlak, yetiştiriliş, kameramanlığa bakış açım gibi şeyler girince farklı oluyormuş. Ne derseniz deyin, başınıza gelince anlıyorsunuz bunu." dedi.
Görüntüler yayınlanmaya başladıktan sonra geri dönüşlerin olduğunu anlatan Akpolat, "Meslektaşlarımın hepsi çok onore etti beni. Bilhassa kameraman büyüklerim, abilerim, arkadaşlarım, kardeşlerim çok onore etti. Ama meslekten olmayanlar çok eleştirdi. 'Ne yapıyorsunuz sen? Senin canından kıymetli mi?' bakış açısıyla baktılar olaya. O beni çok arada bıraktı mesela. Pişman mıyım hayır? Hayır. Olay çözüldü." diye konuştu.
Ahmet Akpolat, "Meslektaşlarım bilhassa kameraman büyüklerimin, arkadaşlarımın o pozitif geri dönüşlerinden, beni onore etmelerinden sonra yaptığım hareketten gurur duydum. Sonuç kötü olsaydı belki başka bir şekilde anılıyor olacaktım ama sonuç hem ülke hem de benim açımdan iyi bitti. O işi yapmam mesleki anlamda bana gurur verdi." diye konuştu.
AA