İslam coğrafyası 100 yıl öncesini arzuluyor.
Belki de, 100 yıldır devam eden sömürge dönemini sonlandırmak istiyor.
Belki de, ülkelerarası dış politikaların dışarıdan belirlendiği dönemi kapatmak ve Türkiye ile beraber olmak istiyor.
Belki de, bahar arayışının sonuna geldik diye haykırıyor ve Türkiye’yi bekliyor.
Belki de Türkiye’ye ne olur bu eli geri çevirme tarihi fırsatı kaçırma diyor,
Neden Türkiye diyenlere,
100 yıl öncesini arzulama ve bu dönemde de Türkiye’de, yaşanan tüm sancılara rağmen, Türkiye’yi masaya vuran ve bundan sonrada vuracak ülke olarak görüyoruz diyorlar.
Türkiye şimdiye kadar gücümüzün farkında değildi.
Çünkü batı dünyası ancak "uydu" niteliğinde bir Türkiye öngörüyordu, bizde ona inanıyorduk.
Birileri çıkıp da, Türkiye'nin büyüklüğü İslam coğrafyası ilişkilerine bağlı deyince, tüm dünyada kıyamet koptu.
Vay efendim sen kim, bu topraklarla ilgilenmek kim?
Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, bu coğrafya ile ilgilenmedikte ne oldu, kan ve gözyaşı hiç dinmedi.
Anlayalım ve inanalım artık. İslam coğrafyasında olan biten her şey, Türkiye'yi birebir ilgilendiriyor.
Türkiye İslam coğrafyasından dışlanabilir mi?
Dünyanın dediklerini bırakalım, içimizdekiler bile İslam coğrafyasıyla uğraşmanın bir bedeli var. Türkiye’nin Suriye’de ne işin var diye haykırmıyor mu?
Çıkıp kendi toplantılarında başbakanımızı ve Suriye liderini aynı terazide tartmıyorlar mı?
İslam coğrafyası, Türkiye'nin olmazsa olmazıdır.
Türkiye, her yönüyle ve coğrafi yakınlığıyla Ortadoğu'nun parçasıdır, tarihi ve kültürel ilişkiler Türkiye’yi bu konuda mecbur bırakmaktadır.
Amerika’nın, Rusya’nın hatta İran’ın bölge ile ilgilenmesinden daha çok, Türkiye’nin bölge ile irtibatının olması Allah’ın emri gibidir.
Türkiye-Suriye ilişkisi hem komşuluk hem de komşuluktan öte Hatay ve mezhep alakaları sebebiyle son derece hassastır. Ancak Türkiye sadece burayla ilgilenerek menfaatçi durumuna düşmemeli, tarihten gelen misyonu itibariyle, Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da olan biten her şey, uluslararası politikanın ilgi alanına girdiği sürece, Türkiye’nin olmazsa olmazlarından olmalıdır.
Türkiye, İslam coğrafyasında yaşanan her türlü olaydan dersini almalı, kendisi ve İslam alemi için en iyi sonucu çıkarmalıdır.
Dışişleri bakanımızın dediği gibi, Tecavüz edilmek istenen hamile Suriyeli kadına da, Mısırlı ya da Libyalı ya da bilmem nereli bir kadına da, kapılarını ve gönlünü kapatmamalıdır.
Sonra Reyhanlı,
İlk duyunca kanımı dondurdu. Ancak bu beklenen bir acıydı.
Bu olayı ilk duyunca aklıma İran geldi.
Peki İran böyle bir olaya çanak tutar mı?
Tarihten tanıdığım İran, hem çanak tutar, hem de Suriyeli katilleri besler.
İran Suriye’deki olaylar patlak verdiği ilk günden beri ülkemizde mezhep çatışmalarını körüklemekte aynı çatışmayı Türkiye’de başlatmak istemektedir.
Türkiye, PKK terörünü bitirip ülkede akan kanı durdurmak için her attığı adımda, İran harekete geçmiş ülke içinde ve dışında terörün yanında yer almıştır.
Şimdi Akil İnsanlar marifetiyle Türkiye Anadolu’daki değişik mezhepten olan insanları da dinliyor ve sorunlar kayıt altına alınıyor. Kayıtlarda görüldüğü üzere Alevi vatandaşlarımız barış sürecini sonuna kadar desteklediklerini söyleyince bu durum İran’ı çok ama çok rahatsız ediyor.
İran-Suriye kaynaklı oyunlar da, Kürt vatandaşlarımızdan umudunu kesenler, “Alevilik bir millettir” söylemi ile yeni bir oyun tezgahı içerisindeler.
Reyhanlı katliamı da bunun başlangıcıdır.
Türkiye, iktidarıyla muhalefetiyle bu oyuna gelmemelidir. Bu komplolara yeni çözümler üretmeli ve derhal hayata geçirmelidir.
Çünkü PKK terörü biterse bu tür olaylar daha çok yaşanacaktır.