Petrol fiyatının 115 dolar düzeyinden 50 doların altına gerilemesi Türkiye ekonomisi için ilk piyangoydu. Bu fiyat düşüşü hem enflasyonu hem de cari açığı ekstra olarak düşürüp büyümeye ivme katacak İkinci piyango ise Avrupa Merkez Bankası’nın öncülüğünde küresel faizlerin düşmesiyle geldi.
Habertürk'ten Abdurrahman Yıldırım'ın haberine göre; İlk faiz indirimini yapan TCMB’nin yarın Enflasyon Raporu ile yeni indirimlere kapı aralaması bekleniyor Avrupa Merkez Bankası ECB’nin 1.1 trilyon Euro’luk tahvil alım kararından sonra hem Euro’nun hem de faizlerin düşüşü hızlandı. Devlet tahvillerinin merkez bankaları tarafından satın alınmasıyla her ay piyasaya çıkacak 60 milyar Euro’nun göreceli olarak daha yüksek getiri sağlayan Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yönelmesi beklenebilir. Böylece Türkiye 2015 yılı başında petrolün düşüşünden sonra ikinci avantajını da yakalamış oldu.
Nitekim faiz oranları geriliyor ve sonunda buna Merkez Bankası da politika faizini yarım puan düşürerek katıldı. Yarın yılın ilk Enflasyon Raporu’nu açıklarken de yeni indirimlerin yolu açılacak gibi. TCMB Başkanı Erdem Başçı cuma günü “Enflasyon ve reel faizlerin düşmeye devam etmesi kuvvetle muhtemel” dedi. Dışarının da desteğiyle faizde yeni düşük plato yakalandı.
Bu iki avantajın üzerine bir de yapısal reformlar eklenebilseydi
Türkiye yeni bir hikâye ortaya çıkarabilirdi. Buna şimdilik seçim takvimi müsaade etmiyor. Yılın ikinci yarısında da çifte avantaj durur mu, yoksa uçup gider mi bilinmez.
Euro üzerinde sadece ECB değil FED de söz sahibi
Dolar karşısındaki değeri 11 yıl öteye giden ve 1.1113’e kadar inen Euro’da varlığı olanların ve bu parayla iş yapanların yüreği ağzına geldi. Euro, dolar karşısında son bir haftada yüzde 4.4, son 7.5 ayda yüzde 20.6 geriledi. Euro beşte bir oranında zayıfladı.
-Ekonomide canlılık yaratarak deflasyondan kurtulmak isteyen Avrupa’ya, parasal genişlemeyle Euro’nun değerinin düşürülmesi ilaç olabilir. İhracatı milli gelirinin yaklaşık yarısına ulaşan AB’nin para birimindeki değer kaybı, sattığı malların fiyatını düşürerek rekabet gücünü artırır. Sadece ihracata yapacağı katkı bile, para biriminin değerini düşürmeye değebilir.
-ECB geçen hafta bunun adımını attı ve Euro hızla geriledi. Bundan sonra aynı hızla olmasa da düşmeye devam edebilir.
-Ancak bu düşüş karşı taraf izin verirse veya verdiği ölçüde olur. Euro’nun değerini ayarlamak sadece ECB’nin elinde olan bir şey değil. FED’e ve diğer merkez bankalarına da bağlı.
-Bunun da yanıtını 28 Ocak’ta ABD Merkez Bankası FED’in toplantısından alacağız. Faiz artırım işini nisan sonrasına bırakan FED’den bu toplantıda herhangi bir şey beklenmezdi. Ama ECB’nin kararı ve Euro’nun hızlı düşüşü sonrası durum değişti. Artırımın yıl ortası yerine ötelenmesi, ya da artırım sürecinin yavaş olacağının ima edilmesi, Euro seviyesinden rahatsızlık anlamına gelir.
-Bitişikte Dolar Endeksi’nde görüldüğü gibi, dolar 2003’ten bu yana en güçlü dönemini yaşıyor. Amerika, böylesi güçlü bir para biriminin altından kalkacak bir ekonomiye sahip olmalı ki, mevcut parite düzeyine razı olsun. Amerika’nın yanıtı bu açıdan kritik öneme sahip.
Korkmayın, Euro daha düşebilir ama petrol gibi olmaz
Uygun ortam bulunur ve Euro düşüşünü sürdürürse rekabetçi olmayan AB ülkeleri sorunlarını hafifletebilir, deflasyondan çıkma ve ekonomilerini canlandırma fırsatını yakalayabilir. Peki düşüş nereye kadar sürerse finansal piyasalarda sistemik bir risk meydana gelmez? Ya da petrolün çöküşü üzerine gelen böylesi bir Euro düşüşü aynı kaderi paylaşır mı? -Hemen belirtelim ki, Euro petrol gibi olmaz. Çünkü petrolde piyasa ve ekonomik koşullar çok küçük bir rol oynadı. Asıl büyük rolü oynayan siyasi faktörler ve ABD’nin tutumuydu. Petrölü düşürmenin arkasında yatan faktör Rusya’yı dize getirmek. Yanında İran da bonusu. Aynı motivasyon Euro’da yok.
-Geçmiş fiyat hareketlerine göre Euro düşüşünü sürdürebilir ama bu çöküş düzeyine varmaz. Euro/dolar paritesi 25 Ekim 2000’de 1’in altına inerek 0.8248’le dip yapmıştı. Sonrasında toparlandı. Piyasa koşullarında düşebileceği yer aşağı yukarı bu düzeyler.
-Euro 1999’dan beri hesaplanmaya başlamasına karşılık, aynı paraların sepetteki paylarıyla hesaplama 1975’e kadar götürülmüş. Reuters’ten aldığımız bu verilere göre, Euro’yu oluşturan para birimlerinin dolar karşısındaki değeri 1985’te daha da gerilemiş. Eğer Euro tedavülde olsaydı, 26 Şubat 1985’te 0.6444 dolara düşecekti. Yani bir euro neredeyse yarım dolar düzeyine inmişti.
-Ama Euro’nun böylesi büyük düşüş yaşaması beklenmemeli. Çünkü iki kıta arasında faiz farkları geçmişteki gibi çok büyüyemez. Bu gerileme o zaman olağanüstü koşullarda gerçekleşti. Dolar, Amerika’da faizlerin enflasyonun belini kırmak için yüzde 20’lere yükseltilmesiyle olağanüstü değerlendi, karşısındaki para birimleri de düştü. Şimdi ise küreselleşmenin artmasıyla piyasalar tam olarak birbirine bağlandı. ABD’nin faizleri böylesine sıçratması mümkün değil.
-Geçmiş fiyat hareketleri, Euro’nun böylesine büyük bir düşüşün bile dünyanın sonu olmadığını, ardından toparlanmanın gelebileceğini bize gösteriyor.
İthalatımız daha pahalı, ihracatımız daha ucuzlayacak
AB’deki parasal genişlemenin yararı yanında Euro’nun düşüşü Türkiye’ye kar değil, zarar yazar. Çünkü Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yüzde 60’ı Euro’yla. Euro ne kadar düşerse ihracatımızın değeri o kadar azalır. Bir de Türkiye’de üretim önemli ölçüde hammadde ithalatına bağımlı ve dolarla ithal ediliyor. Bu da ithalatın daha pahalı, ihracatın daha ucuz yapılacağı bir konjonktüre giriyoruz demek. İhracatçı şirketlerin kâr marjı düşebilir.
Para gidecek yer arıyor ve Türkiye’ye de gelebilir
Avrupa’dan küresel piyasalara çıkacak likidite ya kredilere gidecek, ya da Avrupa başta olmak üzere alternatif piyasalarda getiri arayacak. Hatta bu arayış başladı bile. Avrupa’da faizler tarihi düşük düzeyde. Alman 10 yıllık faizi yüzde 0.346’ya kadar indi. İsviçre ve Danimarka negatif faiz veriyor.
-Ayrıca 10 yıllıklardan daha kısa vadelerdeki eksi faizler söz konusu. Negatif faiz veren tahvillerin 7.3 trilyon Euro’ya ulaştığı hesaplanıyor. Bu daha ne kadar çoğalabilir.
-Alternatiflerin ilki ise hisse senetleri. Bu nedenle geçen hafta gelişmiş borsaların ortalama değer artışı yüzde 3.4, gelişmekte olan borsaların yüzde 3.8 oldu. Avrupa hisse senetleri de yüzde 11.9 ile en yüksek primi yaptı.
-Türkiye borsasının primi yüzde 3.8 gerçekleşti ve Mayıs 2013’teki rekorunu yakalamaya yüzde 2 kaldı. Faizler de Mayıs 2013 sonrasının en düşüğüne indi. 10 yıllık gösterge faiz yüzde 7’nin altına düştü.
SYRIZA da olsa Yunanistan Euro’dan çıkamaz
Euro’nun geçen haftaki hareketinde tahvil alımı baskın rol oynarken Yunanistan etkisi kaynadı gitti. Bu haftaya Yunanistan’da seçimler yapılmış olarak başlayacağız. Belki bu etki biraz daha kendini belli edebilir.
Yunanistan yine koalisyonla yönetilecek. Hükümet yine zor kurulacak. Belki troyka ile yeni pazarlıklar da yapılacak. Ama Euro’dan kopma kararını SYRIZA hükümeti kursa bile veremeyecek. Çünkü Euro’dan çıkan, sonra AB’den de çıkar veya çıkarılır. Bunu Yunanistan göze alamaz. Dış borçlarında ciddi bir tıraşlama yaptırmayı, 100 milyar Euro’nun üzerinde borcu sildirmeyi yok sayamaz. Yunanistan’ın çıkarı ve ekonomisi AB’de ve Euro’da kalmaktan yana. Ülkeyi yönetenlere de ekonomi ne yapacağını söyler. Bu açıdan Yunanistan riskinin Euro’yu zorlayacak boyuta ulaşmayacağını tahmin ediyorum. Sadece spekülasyon amacıyla kullanılabilir diye düşünüyorum.
SONUÇ: “Menfaat her türlü dili konuşur, her kılığa girer, hatta menfaatlere karşı kayıtsız biri gibi görünmesini de bilir.