Türkiye'yi biraz da Kürtler yönetse olmaz mı? sorusunu yazısının başlığında soran, ardından da "Hemen heyheylenip de "Bu nasıl başlık birader, sen Kürtsün asla ve kat'a Türkiye'yi yönetemezsin diyen mi oldu..." demeyin. Hele bir lafın sonunu bekleyin." diyen Yeni Şafak yazarı Salih Tuna'dan başkası değil.
Tuna, yazısında şöyle devam etti:
"Ben de biliyorum, başbakanından cumhurbaşkanına, valisinden kaymakamına kadar (en azından sizin anladığınız anlamda) kimsenin etnisitesine bakılmadığını.
Kürt olmuş Türk olmuş ne fark eder.
(...)
Lafı hiç dolaştırmadan direkt söyleyelim: Kemalist vesayet rejimi anadillerini yasaklamakla Kürtlere "uluhiyet" taslamıştır.
Rahman'ın kullarının en temel haklarını kimsenin gasp etmeye hakkı yoktur; ederse de "gasıplara" karşı mücadele hak olur.
Hak olan bir mücadeleyi başkalarının haklarına tecavüz ederek vermek de başlı başına bir haksızlıktır.
"Kürt sorunu" da (hemen herkesin muvafık olduğu üzre) çok büyük oranda "dil sorunu"dur.
Yani, en temel haklardan birinin gaspından kaynaklanır.
Peki nasıl çözeceğiz bu sorunu?
Mahir Kaynak, Star gazetesindeki dünkü yazısında şöyle diyor: "Geçmiş yıllarda bir gün bir Kürt partisinin düzenlediği kalabalık bir toplantıya katıldım. Söz sırası bana gelince özetle şunu söyledim: Siz köle misiniz ki hak talep ediyorsunuz. Siz vatandaşsınız ve hak talep etmek yerine iktidara talip olun ve ülkeyi daha iyi yönetin ve tüm problemleri çözün..."
"Türkiye'yi biraz da Kürtler yönetse olmaz mı?" derken bunu kastetmiştim işte.
Geçenlerde yapılan bir anketle, Kürtlerin ekserisinin Türklerden ayrılmak istemediği bir kez daha kanıtlandı.
Kürtler ve Türkler öylesine iç içe geçmiştir ki ayrılmaları zaten mümkün değil.
Mahir Kaynak şöyle sürdürmüştü: "Kürtler başka bir devletin vatandaşı olmak ya da kendi devletlerini kurmak istemiyorlardı. Bu ülkenin vatandaşı olmaktan başka gayeleri yoktu. Biz bölücülükle savaş adı altında onları devletten soğutmak için her şeyi yaptık..."
Haksız mı?"