“Türklerin, bu yüzyıldaki en önemli yolculuğu!”
Üç gündür bir türlü yazamıyorum…
Dünyayı kökten değiştirecek, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bildiğim gelişmeler yaşanıyorken yazmak istediklerimi bir türlü yazamıyorum…
Şimdi sırası diyorum artık…
Bu yolculuğu yazmanın tam sırası şimdi diyorum…
Geçtiğimiz Perşembe günü, son telefon görüşmemizde “Türklerin, bu yüzyıldaki en önemli yolculuğuna çıkıyoruz, dua et dostum” diyordu Ebubekir Kurban…
Otobüse, uçağa, trene çoğu defa geç kalan üstad, bu sefer tam vaktinde gelmişti, Antalya limanında demirlemiş olan “Yükümüz insani yardım, hedefimiz Filistin” parolasıyla yola çıkan Mavi Marmara gemisindeydi…
Telefonun ucunda hem konuşuyor, hem de güvertede bir o yana bir bu yana gidiyordu…
Pek çok kez yolculuğa çıkmıştı, pek çok kez uğurlamıştık üstadı…
Ancak hiçbiri böyle değildi…
Çocuk gibi sevinçliydi, içi içine sığmıyordu…
Çünkü biliyordu, yalnızca tarihe tanıklık etmek için orada olmadığını.
Bu sefer tarih yazmak için yola çıkıyordu…
Bu insani, bu kutsal, bu güzel yolculukta, tarihin yeniden ve bambaşka bir şekilde yazılacağı bu yolculukta pek çok dost da vardı Ebubekir abi dışında…
Hakan Albayrak, Bahadır İslam, Eyüp Gökhan, Mustafa Yahya ve diğerleri…
Hepsi de kişisel tarihlerinde bu coğrafyayla hemhal olmuş dostlarımız…
Hepsi bu milletin has evlatları…
Artık yolculuk başladı…
İlk önce “Ayşe’nin tatile çıktığı” yere doğru yol alıyorlar…
Bundan otuz altı yıl önce barış ve kardeşlik adına, Kıbrıs Türkleri için Ayşe tatile çıkmıştı …
Bu sefer Mavi Marmara tatilde, ancak onların hedefi Gazze…
Bizler de gazanız mübarek olsun diyoruz dostlara…
Keşke o gemide biz de olsaydık diyoruz içimizden…
Açık denize doğru ilerledikçe telefon konuşmalarımız son buluyor...
Maillerle ve sosyal medya siteleri aracılığıyla haberleşiyoruz sadece…
Ve Pazar gecesi …
Artık internet aracılığıyla da haber alamıyoruz Gazze yolcularından…
Beklenen ve korkulan oluyor…
Akşam saatlerinde İsrail gemilerinin yardım konvoyuna ilerledikleri haberini alıyoruz…
Dostlarımız gözümüzün önüne geliyor…
Koşuyoruz İsrail konsolosluğunun önüne, gece yarısı…
İsrail askerleri gemilere saldırmışlar, helikopterler, zodyaklarla, ağır silahlarla…
İlk önce içimizde bir ürperti, üzüntü, sonra kızgınlık, öfke, kin….
Çatışmanın çıktığını, ölen ve yaralananların olduğunu duyuyoruz…
Üzüntümüz ve öfkemiz daha da artıyor…
Bizimkiler, en ağır silahlarla saldıran İsrail askerlerine, sopalarla sularla karşılık veriyorlarmış, sonradan öğreniyoruz…
Dünyanın en teçhizatlı ordularından birine karşı yumruklarıyla karşı koyuyorlarmış…
Ve onlar yumruklarını sallarken bebek katillerine, Gazzeli çocuklar dua ediyor, ezilen milletler dua ediyor, dünya Müslümanları dua ediyor…
Hakkın yumrukları, zalimin kahpe kurşunlarına hedef olurken bir tarih yeniden yazılıyor…
Ve bekleyişimiz devam ediyor…
Gazze’ye yönelik ambargoyu delmek için şehadeti göze alan Mavi Marmara’nın bu soylu evlatlarından gelecek haberleri merakla beklemeye devam ediyoruz…
Ancak resmi ağızdan hiçbir bilgi gelmiyor…
Sabahın erken saatlerine kadar sürüyor bu endişeli bekleyiş…
Sabah oluyor yine haber yok…
İsrail karartma uyguluyor diyorlar, öfkemiz yeniden kabarıyor, Türkiye Cumhuriyeti bu karartmayı delsin, orada olanlardan bizi haberdar etsin diyoruz …
Aklımıza gelen her yeri arıyoruz…
Bir küçük haber bekliyoruz, merakımızı giderecek “ohh” diyeceğimiz bir haber…
Sonra tutuklandıklarını öğreniyoruz…
Tutuklanmışlar ve cezaevine konmuşlar…
Bir belge varmış İsrailli yetkililerin elinde, tutuklular o belgeyi imzalamadan salmayacaklarmış…
Bir an Ebubekir abi geçiyor gözümden, onun inadı geliyor aklıma…
Gülümsüyorum…
Muhakkak ki, İsrail askerlerini çıldırtmıştır, sinirlerini bozmuştur, bütün kurgularını altüst etmiştir o inadıyla, o kendine özgü davranışıyla diyorum…
Hakan’ın hayatının hiçbir döneminde zulme karşı geri adım atmadığını İsrail’liler de biliyordur diyorum içimden…
Bizimkiler, İsrail’in yaptırmak istediği hiçbir şeyi kabul etmeyecekler…
Çünkü onlar, üstlendikleri emaneti ehillerine teslim etmek için oradalar…
Ve bu emanet ulaştırılıncaya kadar, sonuna kadar dayanacaklar….
Bu yüzden de biraz endişemiz artıyor…
Başlarına her şey gelebilir diyoruz…
Sonra iyi haber geliyor…
Tutuklular serbest bırakılacakmış!
Yine bekliyoruz…
Ve az önce Hakan Albayrak’ın aradığını “Uçaktayız, şehitlerimizi almadan gelmeyeceğiz, onları bekliyoruz…” dediğini öğreniyoruz dostlarımızdan…
Gözümüz doluyor…
Gurur duyuyoruz onlarla bir kez daha…
Yeryüzü serüvenimizde bu asil yürekli alperenlerle, bu derviş soylu adamlarla dostluk ve kardeşlik nasip ettiği için Allah’a şükrediyoruz…
Ve şimdi Perşembe sabahı…
Türkiye’deler gönüllüler, gönülleri dünya kadar olan dostlarımız…
Bir hafta sonra yeniden telefondayız.…
Telefondaki ilk ses Hakan’ın , “ Bu bayrak yalnızca Türklerin değil, tüm mazlum milletlerin bayrağıdır, bu bayrak, şerefin ve onurun yeryüzündeki temsilcisidir, Mustafa kardeşim” diyor…
Ebubekir abi’le görüşüyorum…”anlatacak çok şeyimiz var, dostum, telefon bize kafi gelmez, çok güzel bir yolculuktu” diyor…
Evet şimdi çok mu çok mutluyuz, seviniyoruz ve sevinç gözyaşlarımız yanaklarımızdan süzülüyor…
Seviniyoruz, ama yalnızca onların serbest bırakılmasına değil, dünyanın bu son kahramanları, hayranlıkla, gıptayla, övgüyle seyrediyor olmasına, yazılan bu büyük ve soylu destana seviniyoruz…
Dün, Bosna’da, Çeçenistan’da, Azerbeycan’da kardeşleriyle omuz omuza savaşan, mazlumun ve haklının her zaman yanında olan bu milletin çocukları, şimdi de Gazze’de tarihe önemli bir not düşüyor…
Hem de dünyayı kökünden değiştirecek, zulmün devamı üzerine kurulan bütün dengeleri altüst edecek, bir not…
Teşekkürler Ebubekir Kurban, teşekkürler Hakan Albayrak, teşekkürler Eyüp Gökhan, teşekkürler Bahadır İslam, teşekkürler Mustafa Yahya Coşkun…
Teşekkürler, bu milletin onuru ve gururu olan Mavi Marmara…