“Gelin gülle başlayalım şiire atalara uyarak
baharı kollayarak girelim kelimeler ülkesine
dünya bir istiridye
dönüşelim bir inci tanesine” Sezai Karakoç
Böyle demiş Sezai Karakoç. Biz de TYB Konya Şubesi olarak şiirle başladık kültürel etkinliklere. İstanbul’dan, Tokat’tan Konya’dan şairler buluştu Konya’da şiirlerini söylemek için, Filistin’in “çalınan hikayesi”ni yerine koymak, yeniden yeniden yazmak, gönlümüzde, zihnimizde, gözümüzde tuttuğumuz, belki onlardan daha çok kendimiz için, tarihin çok öncelerinde kalan bir katliamı değil, daha acısı, yası, bitmemiş, yıkılan duvarları onarılmamış, kuşatması kaldırılmamış ve her an yine yeniden bombalanma, yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalan Filistin için, kendimiz için yani, anlamlı bir başlangıç yapalım istedik. Anlamlı bir şey de oldu sanırım. Şairlerin Filistin’inden önce, evrensel bir dil olan “acı”nın yazdığı, söylettiği “Filistinin Şairi” bir küçük kızdan dinledik Filistin’i. Salona hakim olan koca bir sessizlik, sükut, pişmanlık, o an ve şimdi yazıyı yazıyorken üzerime çöken ağırlık. Şair Adem Turan’ın dizelerini okurken sesindeki titreme, gözünden akan yaş, gökten içimize dolan bir şelale; taştık ve boğulduk. Filistin içimizde hep bir ağrı, sürekli kanayan bir yara. Her kuşağa bir katliam yaşatma hizmeti gören bir katil devletin sürekli kanattığı yara. Bilmiyorum. Belki onlardan daha çok seviyor olduk biz Filistin’i. Öyle bile olsa sevmekten kim kaybetmiş? Sevgi hep kazandırır ne de olsa? Varsın tüm sevgilerimiz böyle olsun. Ahmet Efe İblis’i okuyordu, herkesin elinde bulunan ve program katılımcılarına hediye edilen Filistin kitapçığındaki şiirden farklı olarak. Hüseyin Akın onca bombardımandan, bombadan, fosfordan, yanmış cesetlerden “geride kalanlar için türkü” şiirini okuyordu. İnsan olmanın ilk prototipine gönderme yaparak “balçığın hali”ni anlatıyordu Akif Kuruçay “Yüzüne vur balçığı, hallerden biri bu olsun/ kaçmak isteyen kim bu savaştan”. Bu savaşın mekanlarına göndermede bulunuyordu M.Ali Köseoğlu “bir adı Kudüs bir adı felluce” şiirinde ve “bir adı Kudüs oluyor acımızın bir adı Felluce” diyordu. Uçurumda yankılanan bir ses Mustafa Uçurum, “ben kendimi çeke çeke karanlığın ortasından” diye seslendirerek dizeleri aydınlığa çıkarmak için bizi, sıralıyordu salonda dizelerini. Mültecilik kelimesi Filistin için türetilmiş bir kelimeydi sanki ve Sıddık Ertaş “Mülteci” adını vermişti şiirine. “işgal edildi tenim fırattan nile kadar” diyordu. Biz kendi tenimizin altında hep mülteci! Mültecinin yapabileceği tek iş ırgatlıktır belki. “Irgatlı Bir Şiir” okuyordu Vural Kaya. “Çocuk/ Kim korkuttu bu kadar sizi/ Kurşun yağmurundan kaçarak babamla yaşıt çocuklar/ Dünyanın saçaklarına sığınarak büyüdüler büyüdüler büyüdüler” diyordu. Birden büyüdük, evet. Onca dehşetin uzaktan canlı şahitleri olarak birden büyüdük. İsmet Özel’in dediği gibi “Öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir” Oğullarım da büyüdü birden. Ne kadar büyüdük Allahım bu kof yürekle!
Mart ayında, “baharı kollayarak girdik kelimeler ülkesine” işte böyle. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi 2009 yılı kültürel etkinliklerine böyle başladı işte. TYB’de Konya Şubesinin kuruluşunun 15. yıldönümü münasebetiyle 15 Marta özelde Konya genelde Türkiye kültür ve sanatına hizmet etmiş, eserler vermiş, katkıda bulunmuş kültür ve sanat insanlarına yaşarken bir vefa göstermenin nişanesi olması için vefa ödül töreni olacak. Orada bulunmak da bir vefa sayılacak. Pazar günü saat 19.00’da Alaaddin tepesindeki Alaaddin Keykubat salonunda. Biz yine orada olacağız inşallah. Bekleriz.