Türkiye gibi ülkelerde siyasetle ilgili yazmak ve konuşmak, hesabı sorulmayan, söyledikleriniz gerçekleşmediği zaman tevili mümkün olan alanlardır. İşin aslı ben de bu la yüs’el durumun rehaveti ile bu alanda yazmanın kolaylığını seçiyorum. Nasıl olsa söylediğiniz ve yazdığınız şeyler ile ilgili kimse sizden öz savunma talebinde bulunmuyor. Her gün aynı şeyleri defalarca söyleyip, hiçbir söylediği gerçekleşmeyen onlarca köşe yazarı ve yorumcu, ertesi gün başka bir konuda yine üst perdeden coşku dolu naralar atabilmeye devam ediyor. Kimse de önüne geçip, yarını kazanman için dünün hesabını vermen gerekiyor demiyor.
İşin aslı bunu besleyen en önemli dinamik, siyasetçilerin de benzer tutum ve davranışlar içinde olmasıdır. Bugüne kadar hiçbir siyasetçi, taahhüt edip de yapmadıkları üzerinden bir hesaba çekilmedi. Efendim, sandıkta gereken cevabı vereceğiz. Vereceğiz de adam zaten dört yıllık bir proje olarak gelmiş ve seçildiği günün ertesinde, devraldığı tüm birikimleri zaman kaybetmeksizin kemirmeye başlamış. O da biliyor ki bu hızda kemirme ile dişleri ancak ilk dört yılı çıkarır. Hatta kavimler göçü misali kemirmeye gelenlerin dev bir kitle olduğunu göz ardı etmezsek, bu dişler ilk iki yılı bile çıkarmaz.
Cumhurbaşkanı, bir hukuk fakültesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, 28 Şubat müdahalesinin bu ülkeye maliyeti 380 milyar doları bulmaktadır demişti. Hatırlayalım ki bu 380 milyar dolar, darbeciler ve onların iş başı yaptırdığı hükümet tarafından iki yılı bulmayan bir takvimde kemirilip tüketilmişti. Darbeci ekip ve onların işbaşı yaptırdığı hükümet, kemirmekten diş minesi zayıflayıp sancı başlayınca da arkalarına bakmadan kaçıp gittiler ve neticede birikimini tükettikleri Necmettin Erbakan’ın bir yönüyle devamı sayılan Recep Tayyip Erdoğan’a teslim ettiler. Tayyip Erdoğan’ın onların zannı gibi çıkmadığı kesin. Zira onlar için en iyi Tayyip, hadi bilemediniz iki dönemde kasayı doldurup, 28 Şubat’ın artıklarına teslim eden Tayyip’ti. Oysa o, hiç de bu talebe uygun bir profil çizmedi.
Altılı masanın, iktidara geldiğimizde taahhütlerini incelemişsinizdir. Elle tutulur, gözle görülür, okuyanı heyecanlandıracak tek bir madde yok. Etrafı bol soslu yalanlarla süslenmiş parlamenter sisteme geri döneceğiz kısmı da dâhil maddelerin tamamı vesayeti geri getireceğiz taahhüdünden başka bir şey değil. Maalesef altı benzemezin benzediği tek şey, dişleri bileyin kemirme günlerimiz geliyor. Onun dışındaki tüm maddelerde masa taban uyuşmazlığı had safhada. Ne ekonomiye bakışta, ne terörü tanımlamada, ne de dini yorumlamada ortak noktaları var. Her biri farklı ulusal ve uluslararası angajmanlara sahip benzemezlerin oluşturduğu bir masa.
Bu masanın iktidar şansı var mı? Tabii ki var. Hem de Ak Parti’nin iktidar şansı kadar şansı var. Çünkü toplum, sosyal medya üzerinden özellikle FETÖ manipülasyonuna halen çok açık bir durumda. Bu manipülasyonun ne kadar mahir olduğunu bilmek için uzman olmaya gerek yok. İkincisi, Ak parti içinde Tayyip Erdoğan’ın elini nasıl zora sokarım diye çabalayan, sözde siyasi ve bu hükümet döneminde atanmış bürokratik bir kitle var. Mahalle temsilcisinden, milletvekiline o kadar çok örnek var ki, her geçen gün bir çam devirmezlerse kalpleri sükûna ermiyor. Bir önceki yazımda da belirtmeye çalışmıştım, siyasetin ama özellikle Tayyip Erdoğan’ın bu yapının yükünden hızlı biçimde kurtulması gerekiyor.
Tabii bir de Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu ve hatta DP gibi, altılı masanın meşruiyet sosu olan üç artı bir taife var. Altılı masa, kontrol dışı tüm hamlelerinde bu küçücük paydaşları üzerinden Türkiye ortalamasını temsil ediyoruz iddiasında bulunacak. İçinde, sözde radikal İslamcısı var. İçinde, sözde milliyetçi olanı var. İçinde sözde milli ve bir o kadar da muhafazakâr olanı var. İçinde derinliğine erişmek mümkün olmayan stratejisi ile vatansever olduğu iddiasında olanı var. Tüm bu varların altılı masayı dizayn edenlerdeki tek karşılığı ise, bakın biz ne PKK ne de FETÖ’den müteşekkiliz, işte bunlar da var.
Oysa bu üç artı bir, baş etmekte aciz kaldıkları kindarlıkları yüzünden seçim sonrası yaşanacak tüm gelişmelerin, hatta kaosun sebebi olacaklarını bile bile teşne oluyorlar. HDP’nin PKK adına ne istediğini, FETÖ’nün masa içinde kimlerle temasta olup yönettiğini, ABD ve batının tüm bu süreçler sonunda neyi dayattığını, Yunanistan’ın seçim sonrası neye hazırlandığını çok iyi bildikleri, bu gelişmelerin hiç birisine mani olabilecek imkâna, fırsata ve cesarete de sahip olmadıkları halde göz göre göre altılı masanın iktidara gelme ihtimalini besliyorlar. Fotoğraf, çoktan Gezi eylemlerindeki her duvarda bir başka resmin asılı olduğu Taksim alanı tablosuna dönmüş de ağaların haberi yok.