Hz. Muhammed (sav) “Annenize kendi ağzınızla küfür etmeyiniz” der. Sahabe şaşkın, sorarlar. “Ya Resulallah. İnsan kendi annesine nasıl küfür eder?” Cevap ilginçtir. “Siz başkasına küfür edersiniz, o da size. İşte o zaman kendi annenize küfür etmiş olursunuz.” İncelik, hassasiyet ve letafet bu....
Eskiden TV’lerde bu tarz sözlerin geçtiği yerlerde ses kesilir, bir sessizlik olurdu. Hemen anlardınız ki, iyi laflar edilmiyor. Şimdi bu işler kanunla düzenleniyor. Üstelik RTÜK var. Filmde uygunsuz sözlere hemen bip sesi yetişiyor. Bazen o kadar sık bipleniyor ki ne denildiğini bile anlayamıyorsunuz. Demek ki ağzımız giderek bozuluyor. Fıkralara bakın, en fazla gülünenler bel altından vuranlar değil mi? Dizlere bakarsanız anlarsınız. Dili yayan, yerden yere vuran yamuk ağızlarla konuşmalar kahkaha olmasa da tebessüm sebebi oluyor. Türkçe’yi annesinin sütü görenlerden sonra gelinen nokta bu.
Argo günümüzde kültürleri dış etkilerden daha fazla yıpratan bir olay. Merhabanın yerini naaber aldığından beri bu böyle. Merhabanın güzel bir anlamı vardı. Merhaba derken “Benden sana zarar gelmez” demek istiyorsunuz. Naaberle ne demek istiyorsunuz, anlayanınız var mı?
İkili konuşmalar veya dar bir alanda yapılan konuşmalar genel hükümlerle değerlendirilemez. Onlar özel birazda şahsi kalır. Ama topluma açık bir konuşma yapıyorsanız dikkatli olmak, hatta her sözü bir kez tartmak zorundasınız. Çünkü ağzınızdan çıkan her söz sizi bağlayacak ve mahkûm edecektir. Yanlışlık oldu diyerek, özür dileyerek düzeltemezsiniz.
Gelmek istediğim nokta mecliste yapılan bütçe konuşmaları. Daha önceki yıllarda bu konuşmalar toplumun büyük bir kesimi tarafından izlenirdi. Özellikle Demirel ve Özal’ın ne söyleyeceği en merak edilen konulardan olur, izleyici rekoru kırardı. Hitabet sanatının en güzel örnekleri verilir. İzleyici TV başından ayrılamazdı. Son yıllarda bu pek kalmadı. Eli cebinde külhanbeyi tavırları, kitleleri ciddiye almayan yavan ağızlarla konuşmalar bizleri soğuttu. Bu yılki bütçe görüşmelerini de o kadar yüksek tonlu argo ifadeler olmasa dikkat bile edemeyecektim.
Bu yıl meclisteki bütçe görüşmeleri özünden çok sözü ile hatırlanır olacak. En iyi savunmanın saldırı olduğunu sanarak yapılan hırçın saldırılar akıllarda kalacak. Nezaketi aşan el hareketleri ve isme dayalı hitabetler akılda kalacak. Kimse bütçede neler var, ne kadar yatırım yapılacak, bilemeyecek. İşsizlik lafların ötesinde kansere dönüşmek üzere, çaresi nedir anlatılamayacak. Dışarıda neler olacak, içeride neler olacak bunlardan haberdar olamayacağız. Ama aklımızda öyle cümleler kalacak ki hatırladığımızda “Ya bizdeki siyaset kültürü bu mu?” diyecek ve yüzümüz kızaracak.
Yolsuzluk iddiaları karşısında savunma yapmak yerine başkasının eski çamaşırlarını dökmek bu siyasi dönemin özelliği. Oğlunun yolsuzluk iddiaları gazetelerde ve kulaklarda çınlarken sessiz kalıp “Oğlum ticaret yapıyor. Ne var bunda?” diyenleri savunmak belden aşağı vurmak olarak anılacak. Bu hayret verici bir durum.
Önceki gece bütçeyi savunurken, yolsuzluk ve su-i istimal iddialarına kızarak Başbakan, "İddialarını ispatlamayan... Ben işte oraya üç tane nokta koyuyorum..." dedi, izlemişsinizdir. Hayret etmemek, yadırgamamak mümkün değil. Özellikle de bunu söyleyen başbakan ise.
Bu üç noktanın arkası gelecek gibi. Deniz Baykal’ın gazetecilerle yaptığı görüşmede, bir gazetecinin, "Başbakan, bütçe konuşmasında ’iddialarınızı kanıtlayın, kanıtlamazsanız ben size derim ki, üç nokta’ ifadesini kullandı. Kendisine daha sonra ’bu üç nokta nedir’ diye sorma imkânınız oldu mu?" sorusu üzerine Baykal, "O üç nokta, Başbakan’ın yakasına bir rozet gibi yapıştı. Bizim bütün iddialarımızın kanıtları ortada. Hiçbir sözümüz boş değil" diyor. Kapıkule’deki gümrük yolsuzluğu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’la ilgili iddialarını yineleyen Baykal, bunlarla ilgili olarak TBMM’de bazı belgeler okuduğunu anlatıyor ve Baykal, şunları kaydediyor: "Bu belgeler, gerçek dışıdır diyebiliyor mu Başbakan? Diyemiyor. O üç nokta, Başbakan’ın yakasında yerini almıştır. Onu, uygun görüyorsa yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir. Ben yakasına koydum." Bütçe görüşmelerindeki olmayan nezaketin bir örneği daha..
Siyasi literatürde eksik olan tek şey bu üç nokta idi. Konuldu ve olay bitti sanmayın. Aslında biten olay değil, siyasi nezaket.