Bendeki sen kim biliyor musun? Aslında hiç yaşamamış bir sen, hiç var olma olasılığı da yok. Hiç gidilmemiş ufuklar, hiç yaşanmamış hikayeler ve hiç ihtimal verilmemiş hadiseler. Peki bu ülkeyi bilir misin? Daha keşfedilmedi, gideni ve geleni olmadı, ziyaretçi defteri hiç doldurulmadı.
Keşfedilmeyen bir ülkeye kim gider? Keşfedilmemesi var olmadığından mı? Görünmezliğinden mi? Keşfedilmeyi ister mi ki? Keşfedilmeye hazır mı?
Şu adamı görüyor musun? Hiç nefes almadı aslında biliyor musun? Hiç aşık olmadı, hiç sevilmedi, hiç okşanmadı. Var mı? Yok mu?
Kendi de bilmiyor.
Var olmaya türlü anlamlar yükledi. Her anlam nefesi de getirdi. İçine çekti şükretti. Sonra geri verdi. Yine şükretti. Her nefeste yeni birisi oldu.
Ya da acaba gidilse mi, ne mi değişir?
Birileri bir yerlerde yaşar, tüketir, çoğalır.
Diğerleri gülerken, ağlarken, öfkeyi ve hüznü yaşarken. Bize ne olur peki?
Gören olur mu? Ya duyan?
Görünmek ya da duyulmak bu bir anlam mı? Ya da korku?
Elleri var oldu önce, almayı ve vermeyi öğrensin diye. Bir de dokunmayı. Ne kutsaldı dimi? Çiçeğe dokunmak, yaprağa dokunmak, toprağa ve suya. Sonra kulakları cıktı ortaya, duymanın güzelliğini ve bazen de çirkinliğini yaşasın diye. Duydu güldü, duydu ağladı. Ama en çok kendini duymak sevindirdi onu. Bazen gürlediğini duydu, bazen tatlı, tatlı estiğini.
Yeni ülkeler keşfetmek bilinmedik yerlere ulaşmak değil belki de yeni bir gözle bakmaktı. Ya da gözlükle, değişmekle de ilgisi vardı. Değişmeye cesaret etmekle de.
Bir çift ayak belirdi ardından. Hem yürümek, hem koşabilmek. Ne ilginç geldiler ona ilk başta ama sonra alıştı onlara, hep varlardı sanki. En son iki göz geldi yanına. Korkutmadan yerleştiler yerlerine. Görmek ne demekti? Hiç tatmamıştı daha önce. Usulca kaldırdı göz kapaklarını, ürperdi içi. Neydi bu?
Sevinmeli mi korkmalı mı bilemedi. Önce dokunmuştu, sonra duymuştu. Ardından yürüdü ; kah üzerlerine bastı, kah yanlarından geçti. Ama hiç biri görmek değildi, hiç bir görmek kadar ta içine işlemedi. Doğduğunu tam da şimdi hissetti.
Yaşamak dedi buna.
Gidilesi ülkeler vardı artık, yaşanası duygular, yeniden doğmalar. Görmeyi hissetti. Ağlamayı sevdi.
Yerinden kalktı. Hem ona hem ona dokundu. Birbirlerine sırtları dönüktü. Aynadan görüyorlardı. Aynaları kaldırdı. Geriye doğru döndürdü ikisini de . Yüz yüze geldiler. Sonra üçüncü bir ayna .İkisi de üçüncü bir aynaya baktı. Bu kez tıpkı bir çift el gibi, bir çift kulak, bir çift ayak ve bir çift göz, yalnız kalmamalıydı kalp, yalnız olmamalıydı ruh yalnız durmamalıydı beden. İkişer yasamalıydı, üçer ya da beşer, ama tek değil. Paylaşarak çoğalacaktı hisler, sözler ve sevgiler.
Ülkeler yalnız keşfedilirse ülke olmuyordu.
Nefes diğeriyle ısınıyordu.
Üçüncü ayna buğulanıyordu.
www.pozitifdegisim.com