Üçüncü Şahsın Yediği Kurşunlar

Hasan Ukdem

Attila İlhan şiirleri genelde bir hüzün uyandırır benim içimde. Hemen hemen her şiiri bir yerinden tutuverir gönlümü. Bazı şiirleri ise daha duygulu, daha yakıcıdır. Ben Sana Mecburum, Ayrılık Sevdaya Dahil, Aysel Git Başımdan gibi şiirleri beni hemen yakalar ve tatlı bir hüzne sevk eder. Ama öyle bir şiiri var ki daha ilk mısraında yüreğimin bir ucundan yanmaya başladığını hissederim; Üçüncü Şahsın Şiiri. Bende bu şiiri adı: Üçüncü Şahsın Yediği Kurşunlardır. Bu şiirde Üstat mısra dizmez, resmen mısra mısra kurşun sıkar. 

 

Gözlerin gözlerime değince  

Felaketim olurdu ağlardım  

Beni sevmiyordun bilirdim  

Bir sevdiğin vardı duyardım  

Çöp gibi bir oğlan ipince  

Hayırsızın biriydi fikrimce  

Ne vakit karşımda görsem  

Öldüreceğimden korkardım  

Felaketim olurdu ağlardım 

 

Şu söyleyiş, şu canlanan sahne, şu üçüncü şahsın dramı ne kadar da sahici ve kederle dolu görüyor musunuz sizler de? Seven bir yüreğin sevgilisinin gözlerinin gözlerine değmesiyle gelen felaketi ne kadar hazin ve yakıcı... Sevgilinin kalbinde yer alamamak ne acı, üstelik onun çöp gibi bir oğlana kendisini tercih etmesi, hayırsıza gitmesi, nasıl bir cümle kurup da bunu anlatmalı bilemiyorum. Ancak şairimiz kurşun sıkmayı burada bırakmıyor. 

 

Ne vakit Maçka'dan geçsem  

Limanda hep gemiler olurdu  

Ağaçlar kuş gibi gülerdi  

Bir rüzgâr aklımı alırdı  

Sessizce bir cigara yakardın  

Parmaklarımın ucunu yakardın  

Kirpiklerini eğerdin bakardın  

Üşürdüm içim ürperirdi  

Felaketim olurdu ağlardım 

 

Maçka, limandaki gemiler ve kuş gibi gülen ağaçlar... İnsanın aklını alan rüzgâr, sessizce yakılan sigara ve aynı anda yanan parmak uçları... Bir kadın kirpiklerini nasıl eğer? Adama bakınca içini üşütecek kadar nasıl boş bakabilir? Ve bir insan bunları içinde nasıl duyabilir? Hadi duydu diyelim, buradan nasıl bir şiir çıkarabilir? İşte Attila İlhan olmak böyle bir şey olsa gerek... İnsanların güleceğinden çekinmeyen, sevdasının peşinde soğuk sıcak demeden giden bir adam, ağaçların kuş gibi kendine güldüğünü duyabilecek kadar da hassas bir gönle sahip. Üçüncü şahıs olmak her zaman felaket... Ve felaketin son sahnesi: 

 

Akşamlar bir roman gibi biterdi  

Jezabel kan içinde yatardı  

Limandan bir gemi giderdi  

Sen kalkıp ona giderdin  

Benzin mum gibi giderdin  

Sabaha kadar kalırdın  

Hayırsızın biriydi fikrimce  

Güldü mü cenazeye benzerdi  

Hele seni kollarına aldı mı  

Felaketim olurdu ağlardım 

 

Ne roman gibi biten akşam ne kan içinde yatan Jezabel ne de limandan giden gemi... Bunlar bitebilir, ölebilir, gidebilir. Ama yok mu o senin kalkıp ona gitmen? İşte en büyük felaket. Üstelik benzin mum gibi gidişin, sabaha kadar kalışın, hayırsızın birine sevdalanışın ey sevgili! Cenazeye benzeyen, çöp gibi birine tutuluşun neden? Hele seni kollarına alışını düşünmek yok mu? Bin yıl süren bir ölüm hali... Gel vaz geç de diyemem, çünkü benim senden vaz geçmem nasıl mümkün değilse, senin de ondan vaz geçmen öyle imkânsız. 

 

Sevgilinin kalkıp gitmesi bir aşık için yeterince bir kederdir, ancak onun kalkıp da başka birine gittiğini görmek, işte bu büyük bir felakettir ve nefes almanın, can vermekten zor olduğu zamanı gösterir. Ayrılıklar da sevdaya dahildir ama böylesi değil. 

 

Sevgiyle kalın. 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.