UFACIK YAYLASINDA

Zeki Oğuz

Kimi iklim değişti,  diyor kimi mevsimler kurak bir periyoda girdi, diyor. Her ne halse çöl sıcakları kavuruyor insanı. İşte yaylalara kaçmak için bir neden size. Kimi denizi seviyor, sahillerde alıyor soluğu. Belki böylesi de güzeldir, hiç deniz kültürüm olmadığı için bilemiyorum. Benim gözüm, gönlüm yaylalardan yana. Bir de oralarda çok sevdiğim insanlar olunca…

Daha önce hikayesini anlattığım Zeynep cadımı, kaç yazımda adından söz ettiğimi unuttuğum İlknur cadımı özlemiştim.

İzmir’li genç gazeteci Çağdaş Can ile fotoğraf meraklısı cadım Aslı Kurt’a söz vermiştim, gelin sizi yaylalara götüreyim, diye. Çıkıp geldiler, var olsunlar. Konuklarımı ve fotoğraf sanatçısı kızım Şafak’ı da alıp Ufacık yaylalarına doğru düştük yola.

Ufacık, Seydişehir yolu üzerinde, arazisi meşe ormanlarıyla kaplı, ana yola iki kilometre uzaklıkta küçük bir köy. Bütün dağ köylerinde olduğu gibi burada da gençleri görmek mümkün değil. Onlar kimbilir hangi büyük şehirde nafaka peşindedirler kimbilir. Evinin arkasında müçük bir sekide sebsezeleriyle ilgilenen yaşlı birine sorduk yörük dostlarımızın yerini. Köy mezarlığının güneyini gösterdi, aha şu beli aşın, yolu takip ederek gidin, diye tarif etti.

Dediği gibi yolun bittiği yerde bulduk kara çadırı, yörük dostlarımın dediği gibi evi. Veli Karadayı ile oğlu Ömer Seydişehir’e inmişler. Ayşe cadım ile kızı İlknur, Emre ordalarmış, öpüştük. Zeynep kocaman bir kız olmuş, eski afacanlığı uçup gitmişti. Birkaç saat geçtikten sonra güldürebildim onun yüzünü.

Veli ağanın kızı Zeynep yıllardır karaman’da oturur. Anne babasına yardıma gelmiş. Oğlu Ali Berat kocaman olmuş. Öyle gostak bir yürüyüşü var ki sanki büyümüşde küçülmüş.

Veli Karadayı yıllar önce tanıdığım, sevdiğim değer verdiğim bir insan. Bu kere morali haylii bozuktu. Hasta olduğunu, tedavi altında olduğunu duymuştum ama onu bu kadar moralsiz göreceğimi düşünmemiştim. Kansermiş, Araştırma Hastanesinin onkoloji bölümünde tedavi görüyormuş. Eşi de dizlerinden rahatsız, yürüyemiyor ama o halinde bile keçi sağmada kızlara yardım ediyor.

Akşam yaktığımız ateşin başına Veli ağa ile eşi gelmediler. Onların rahatsızlığı bütün ev halkını etkiliyor haliyle. Ne kadar şen şamata yapsak bile bir kırıklık vardı. Ömer Seydişehir pazarından bolca lısır almış, meşe közünde pişirdik. Gökyüzündeki yıldızlar elimizi uzatsak tutacakmışız kadar yakındı. Bir yanda Beyşehir Gölü ve ovası, bir yanda Seydişehir ovası ve Küpeli Dağları görünüyordu. 

Ev halkı gün doğmadan davarın peşine düşmüştü. Ayşe cadım ancak öğleye doğru gelebildi sürüyle. Sürüyü ağıla doldurup sağıma başladılar. Zeynep, İlknur, Emre ve Ali Berat bile sağımcılara yardım ediyorlardı. Öğle yemeğinden sonra çayımızı içip vedalaştık ev halkıyla. Ömer onca yükümüzle yürümemize kıyamadı. Zaten köye tankere su doldurmaya gidecekmiş. Sizi yola indirivereyim, dedi. Yaylada birkaç gölet var ama suları içilir gibi değil. Bu yüzden içme sularını Ufacık köyünden alıyorlarmış.

Ömer bizi traktörle ana yola kadar indirdi. Konya- Seydişehir yolu, ulaşımı en kolay yollardan biri. Çok beklemeden bir dolmuşa atlayıp sanki Konya sıcağı bizi bekliyormuş gibi düştük dönüş yoluna.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.