Konya’daki vakıf ve derneklerin organize ettiği Ufuk Turu toplantılarının yedincisi (19-23 Mayıs 2010) Türkiye'nin birçok ilinden vakıf ve(ya) dernek temsilcilerinin katılımı ile Alanya Bera Otel’de gerçekleştirildi. Ele alınan konuların üst başlığı “Yeniden Yapılanma” idi. Bu etkinliğe dair bazı aktarımlarda bulunacağız.
İktisadçı Mustafa Özel konuşmasında kapitalizmin başarısının insanın ihtiyaçlarının önüne onun ihtiyacı olmayan şeyleri geçirmesinden kaynaklandığını ifade etti. Özel’e göre kapitalistlerin başarılı olabilmesi reklamcıların varlığıyla ilişkilidir. Reklam yoksa başarı da yoktur. Ayrıca Hz. Adem ve eşine “ebedi olursunuz” vurgusunu yaparak yasak ağaçtan yemelerini tavsiye eden şeytan da ilk reklamcıdır. Kapitalizmin ortaya çıkması tekellerin oluşmasıyla ilişkilidir. Bu yapı uluslararası hale gelince sömürgecilik tebarüz eder. En temel madde (ekmek) pazara düşmediği sürece de kapitalizm oluşmaz. “Fiyatları Allah belirler.” şeklinde bir hadis de nakleden Özel, 3,5 trilyon dolar tutarındaki günlük dünya ticaretinin sadece %1’inin reel ticaret olduğunu ifade etti. Onu dinledikten sonra aramızdan çabucak ayrılıp gittiği için soramadığım soruların bir kısmını TMSF eski başkanı Ahmet Ertürk’e sordum. Ertürk “Fiyatları Allah belirler.” şeklinde bir hadisi daha önce duymadığını ve %99’luk reel olmayan ticaretin de İslam açısından bakıldığında büyük oranda meşru bir çizgide yürümediğini belirtti.
Diğer bir konuşmacı Demokrat Yargı Derneği Başkanı Osman Can ise konuşması sırasında şu çarpıcı bilgiyi aktardı: “Türkiye’de siyasi partiler (1937’de anayasaya giren) CHP’nin 1935’teki tüzüğüne göre kapatılır.”
2003–2005 yıllarında iki yıl Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı görevini yürütmüş olan Vahit Bıçak, “Türkiye’de il, ilçe insan hakları kurulları oluşturuldu ama pek bir işlevi olmadı.” dedi. Bıçak, en azından bize başkanlığı döneminde kendisinin bu kötü durumu önlemek için neler yaptığını izah edebilmeliydi.
“Çalışma Hayatında Sosyal Tarafların Rolü ve Sendikacılık” konusunu ele alan Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu konuşması sırasında demokratik, laik, sosyal hukuk devleti tanımında da TC devletinin milleti olmak konusunda da sorun olmadığı şeklindeki ifadesi bence oldukça sorunluydu. Zira ithal kavramlar üzerinden bu kadar cesaretle (!) tavır geliştirmenin pek isabetli olmadığı kanaatindeyim. Gündoğdu’nun sendikal mücadelede belli bir mevkie gelmenin anlamı üzerine yaptığı şu benzetme ise enfesti: “Evlilik öncesi görüşmeler gönüllülük, evlilik sonrası sorumluluktur.”
“Siyaset, Bürokrasi ve Sivil Katılımcılık” başlıklı oturumun yöneticisi M. Emin Köktaş, siyaseti “diğer tüm toplumsal konulardan farklı olarak tarafların birbirine karşı konum aldığı bir kavram” olarak takdim etmesi oldukça abartılıydı. İşi gücü ihtilaf edip durmak olan insanoğlu hangi sosyal meselede taraf olmaz ki?
Siyasetin toplumsal tabanından söz eden Birol Akgün ise konuşmasında Türkiye’de kadınların ilk defa 1934’te oy kullandığını söyledi ancak “tek adam ideolojisinin” hakim olduğu o dönemde bu oy kullanma hakkının ne işe yaradığı konusuna değinmedi. Akgün’ün “Türkiye’de kimse demokrasi dışında bir şey istemiyor.” ifadesi mubalağalı olsa da sorular kısmında demokrasiden kastının, bir iktidara geliş yöntemi olduğu tavzihinde bulunuşu bana ikna edici geldi doğrusu.
CİNE 5 Medya Grubu Başkanı Levent Gültekin “Medya ve Sermaye” konulu konuşmasında kendisine sorulan “Yandaş medya hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Türkiye’de medyaya sol ve sol kökenli yazar, çizer vs hakim. İktidar, onların taraf oluşuna karşılık sağ medyanın güçlenmesine -dengeleme açısından- iyi bakıyor olabilir. AK Partili yöneticiler %47 oy alan bir parti olarak böyle düşünüyorsa onların doğru bir şey yaptıkları söylenebilir. Bir de şunu görmek gerekiyor ki, iktidar muhalifi kesime hitap eden medya yine de yandaş denilen medyaya göre daha fazla ilgi görmektedir.”
Ramazan Yelken ise “Medya Etiği” konulu konuşmasında bu alanda yaşanan insan hakları ihlallerine dair somut örnekler verip üzerinde değerlendirmeler yaptı. Bu açıdan onun konuşmasının oldukça verimli olduğu kanaatindeyim. Ayrıca medyanın içinde bulunduğumuz ülkede “Atatürk ilke ve inkılaplarını korumak” gibi bir rol üstlenmesinin yanlışlığına dikkat çekti. Gerçekten de medyanın görevi resmi ideolojiyi ayakta tutmak değil, insan haklarını, özgürlükleri ve toplumsal ahlakı gözetmektir.
Yazımızı Ufuk Turu 7 sonuç bildirgesindeki şu güzel cümlelerle bitirelim: Ülkemizde de yeniden yapılanma sürecinde toplumun değerleri ve bu değerlerin esasını oluşturan bir din olarak İslam’ın ve onun Peygamberinin toplumun yeniden yapılanmasında bir değer olarak dikkate alınması yaşamsal bir zorunluluktur.
Not: Gazetemiz yazarı Zeki Oğuz Beyin vefat eden validesine Allah'tan rahmet Oğuz Beye ve ailesine de metanet diliyorum.