Takip edenler bilirler, geçenlerde Müslüman alimler toplandılar ve ümmetin hal-i hazırdaki durumu hakkında görüşmelerde bulundular. Toplantıdan sonra, ümmetin önde gelen álimlerinden Yusuf el-Kardavi önemli açıklamalarda bulundu. Biz açıklamadan kendimizce öne çıkaracağımız konulara değineceğiz.
Üstad, ilk olarak, Müslümanları, dünyanın meseleleri ile ilgilenmeye çağırıyor; insanlığın sorunlarına çözüm üretmek için var gücümüzle çabalamamız gerektiğini belirtiyordu.
Geçmişte biz, ülkemizin sorunlarına çözüm bulma noktasında, Bozuk düzenin sorunlarını biz mi çözeceğiz! Bırakalım ne hali varsa görsün! İslâm, gayri İslâmî yapılanmalara payanda edilemez! kabilinden mülahazalarla karşılaştık hep. Oysa, bilinçli olarak hizmet eden, yönetmeye de liyakat ve hak kazanır; bunu düşünemedik. Bütün peygamberler, toplumlarına hizmet etmişlerdir; çevrelerindeki insanların hizmetini görmüşlerdir. Peygamberlikleri öncesinde de hayırlı yapılanmalara katılmış; bunların oluşturulmasına ön-ayak olmuşlardır. Yani, bozuk düzenin sorunlarını çözmek suretiyle o düzenin devamına yol açılacağı endişesine düşmemiş; Düzenin reformasyonu bizim vazifemiz değil; biz, inkılâba memuruz. kabilinden ayartıcı (pornografik) düşüncelere hiç kapılmamışlardır. Bu bakımdan üstadın öze dönüş olarak değerlendirebileceğimiz bu çağrısına, gözlerimizi dört açarak kulak vermeliyiz.
Üstad, ikinci olarak, ümmetin içinde bulunduğu hale işaretle, tüm İslâm coğrafyasındaki direniş hareketlerinin desteklenmesi gerektiğini; bu hareketlere destek olmanın farz olduğunu belirtiyor; Müslümanları, meşru her yolla direnişe katılmaya çağırıyordu. Amerika ve şürekâsının mallarını kullanmanın haram, bu malları boykot etmenin farz olduğu fetvasını veriyordu. Coca Coladan; Marlborodan vazgeçemeyen Müslümanlara, yarın hesap gününde hesaplarını kolaylaştıracak bu çağrıya kulak vermelerini tekrar hatırlatıyoruz.
Üstadın direnişe destek çağrısı yaparken, direnişçilerin masumlara yönelik eylemlerden mutlak surette sakınmaları gerektiğini bildirdiğini özellikle vurgulamalıyız. Biz, üstadın bu ikazını okuyunca, Ömer Muhtar filmindeki, bizi çok etkileyen bir sahneyi hatırladık... İtalyanların, kadın-çocuk-yaşlı ayırt etmeden uyguladıkları, yıldırma amaçlı katliamlarını öne sürerek, misliyle muamele etmeyi ve İtalyan garnizonunda kadın ve çocuk ayırmadan temizlik yapmayı teklif eden komutanlarına, Ömer Muhtar: Hayır! diyor, Onlar bizim öğretmenimiz değil!
Evet, onlar bizim öğretmenimiz değil; bizim öğretmenimiz peygamber (as) dır ve O da rahmet telkin etmektedir; vahşet değil!
Üstadın söylediklerinden bizim öne çıkaracağımız üçüncü nokta, onun, ılımlı İslâm sapıklıktır tespitidir. Evet, hiçbir gerekçeyle dinde reform kabul edilemez. Dinde reform(ıslah, yeniden şekillen/dir/me) demek, dinde deform (bozulma) demektir. Din, değiştirilemez! Din, anlayışlarımıza uydurulamaz; anlayışlarımız, dine uydurulabilir ancak. Ne anlıyoruz biz, Cahiliye Araplarının helvadan put yapıp, acıkınca yemeleri hikayesinden? Bu hikayelerin bize söylediği: kendi arzusuna göre bir tanrı üretmek (şekilli helva veya kurabiyeler), arzu değişince de tanrısını arzusuna tabi kılmak (onu yemek) demektir. Dinde reform çabaları, dini, helvadan veya kurabiyeden tanrılara çevirmek demektir. Hevalar değişince de, bugünkü helvalardan-kurabiyelerden vazgeçilecek (yeni reformlara yönelinecek) tir. Bizim anladığımız din, insana, nefsine rağmen erdemi teklif/telkin eder. Bütünüyle kendi içimden geldiği gibi, nefsimin istediği gibi davranacaksam, kendimi üstel bir iradeye teslim etmiş olur muyum? Bu işte, feragat nerede? Oysa feragat ve fedâkârlık yoksa din de yoktur; olan sadece benin (egonun), arzuların hakimiyetidir.
Biz, İslâm ulemasının bu kabil toplantıları, kurumsal bir hüviyet kazandırarak, daha sık gerçekleştirmesinin fevkalade yararlı olacağına inanmaktayız. Bize göre hattâ, bu kurumsal yapı, ilga edilen hilafet kurumunun yerine ikame edilmelidir; ne yapıp edip bunun yollarının aranması, bulunması gereklidir. Ümmetin şu sahipsiz görüntüsüne bu kurum son verebilir kanaatindeyiz.