Ultrason ve testisler...

yazar-28

Kaş yaparken göz çıkarmak diye bir deyim var. İşte öyle bir şey bu. Ortada ciddi sayılabilecek bir yanlış yok. Ama olayın rüzgârı cumhurbaşkanlığı seçimini etkiliyor. Belki de üçüncü dünya savaşı başlatacak. Çocuklarımız tarihi okurken Dr. Celal Tütüncü adını ve ultrason çekmediği söylenen bayan doktorların adını savaş başlatan suçlular olarak okuyacaklar. Biz de bu günlere şahit olan aksaçlılar olarak onlara “yavrum o işin aslı öyle değildi diye” bilgiç tavırlarla anlatacağız.

Bu öyle bir konu ki yazsan da, yazmasan da bağlayıcı. Türban önemli konu, bütün İslam buna endekslendi. Mutlaka konuşmak, yazmak gerek. Yıllarca önce idareci olarak çalıştığım zamanlarda benzer olaylar vardı. Her gün gizli yazılar gelir ve bu konu gündemde tutulurdu. O günleri bilenler, bilir. Ben soruşturma üzerine soruşturma geçirirken, gelen müfettişin haddi hesabı yokken gene bu taife ahkam keser, bol keseden atardı. Sonunda işler ciddi noktalara geldi. Yirmisekiz Şubat süreci başladı. SSK’da sürgünler başladı. O kızlara size bir şey yapamazlar diye el altından laflayanlar kayboldu. Özellikle hatırlarım. Ben defalarca rapor verdiğim için soruşturulurken beni bir şey yapmamakla suçlayan birkaç densiz, iş ciddiye binince iki günlük rapor için yalvaranlara “benim de çocuğum var sizin için kendimi yakamam” demişti. Meram Hastanesi’ne giden kızlardan birinin, beni uzaktan görünce yolunu değiştirerek kaçan bir doktoru gözyaşları ile anlattığında hayatı nasıl anlamaları gerektiğini onlara söylemiştim. Şimdi o ikiyüzlüler kahraman.

Soruşturma yapılırken ben yine onlara rapor vermiş, bir kısmının aile yapısını korumaya çalışmıştım. Sonra ne oldu dersiniz. Havalar açılıp bahar gelince, o günün saklanan fareleri ortalarda ahkam kesip beni suçladı. Daha garibi o rapor verdiğim için soruşturma geçirdiklerimde. O günleri bilen biri olarak olayı en iyi anlayanlardan biriyim. Yazacak öyle şeylerim var ki, kalem dayanmaz. İnsanın nasıl bir canlı olduğunu anladığım öyle yalnız günlerim var ki, yazsan kağıt dayanmaz. İlahi bir adalet, her şeyin bir hesap günü olacak. O zaman hesaplaşma gününde konuşacağız. Celal Tütüncü de konuşmuyor. İnançlarını sorgulamıyor. O da bu infazı ilahi adalete bırakmış. Doğrusunu da yapıyor.

Bir takım gazeteler bu haberin Celal Tütüncü tarafından el altından basına verildiğini, bunun da gerekçeleri olduğunu yazıyor. Ben bu tarz ifadenin taassuptan kaynaklanan bir intikam duygusu olduğuna inanıyorum. Türban takan antilaik kesim şimdiden Celal Tütüncü’yü hedef tahtasında görüyor. Yargısız infaz hazır. Buna karşılık diğer taraf Celal Tütüncü tarafından kendilerine yarayacak bir açıklama almak için ölüyor. Uğur Dündar’a ısrara rağmen konuşmamasını saygıyla karşıladım. Celal Tütüncü konuşmayınca da hiç anlamadıkları konularda ahkam keserek hem türbanı suçluyor hem de Celal Tütüncü tarafından yapılan operasyonun yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyor. Arada kalan, yakası yırtılan Celal Tütüncü.

Kendisiyle konuştuğumda haber kaynağı olma suçlamasını ve el altından bilgi sızdırma fikrini kesinlikle ret etti. Böyle bir şey olması mümkün değil dedi. Ben kendisine inanıyorum. Ama ortada olan soru işaretlerine de cevap bulmak gerektiğini söyledi. Üç önemli soru var.

Birinci soru; bu konu ile ilgili olarak bilinen, ama bilinmesine rağmen ismi ısrarla açıklanmayan, ama kurum başhekiminin adını bildiği ve sekreterlikten bu raporun kopyasını alan kişi kim? Çünkü yazıyı veren sekreter ismi başhekime veriyor. Celal Tütüncü ismi biliyor ama vermemek için elinden geleni de yapıyor. Hastanede herkes konuşuyor ama basına yansımıyor. Zamanı gelince açıklanacak.

İkinci soru olay Kasım ayının başlarında oluyor. Neden Başbakan’ın Mevlana törenleri için Konya’ya geldiği gün açıklanıyor. Kim bu bilgiyi bu kadar saklıyor ve kendine göre uygun zamanda açıklıyor. Bence en önemlisi de bu. Eğer Celal Tütüncü el altından servis yaptı ise neden bu kadar beklesin ki. O günden gelir üstelik daha da etkili olur. Üstelik dosyanın da bütünlüğü bozulmamış olur. Bazı notlar kaybolmaz.

 

Üçüncü soruya gelince. Hasta acil olarak hastaneye müracaat ediyor. Bir üroloji uzmanı tarafından muayene ediliyor. Mut’taki pratisyenin bile acildir diyerek gönderdiği vakayı bir şeyin yok diye savsaklıyor. Başka iddialar da var ama gündeme getirmeye gerek yok, zamanı gelince bu muayenede konuşulacak. Böyle olmasına rağmen uzman hekim hakkında hiçbir işlem yok veya olacak da şimdilik bekliyor. Bakanın kulakları çınlasın. Performans uygulamasını bu şekli ile devam ettirecek olursa böyle çok vakalar olacak. Hem muayenede alacaksın hem de performanstan.

Bana göre dördüncü bir soru var ki o daha önemli. Bu olay Celal Tütüncü tarafından idareye aksettirildiğinde yazının üzerine el yazılarıyla tarih ve not düşen başhekim o tarihte işlem yapsa olay kapanacak ve bu noktalara gelmeyecek. Konya’nın adı bu şekilde gündeme gelmeyecek. Başhekimi işlem yapmaktan geri bırakan ne. Burada açıklanması gereken ama açıklanmayan bir baskı var mı?

Bu tarz olaylar testileri mutlaka çatlatır. Biri kırılsa bile diğerinin çatlağı da iflah olmaz. Buna herkes dikkat etsin.

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.