Arabistan, Türkistan var da neden Kürdistan olmasın değil mi? İnanın ben Kürdistan isminden rahatsız değilim… Benim rahatsızlığım başka… Ben ulusalcılığın her türlüsüne karşıyım… Ümmetçiyim… Ne Türk’ü Kürt’e ne Kürt’ü Türk’e üstün tutmam… Tutamam… Bunu önce inandığım din, sonra insanlığım kabul etmez…
Ben “Ümmetistan” istiyorum gerisi “masalistan”dır diyorum… Yeni ulusal sınırlar çizerek hiçbir kazanım elde etmeyeceğimizi çok iyi biliyorum… Üzerimizde oynanan oyunları açık ve net görüyorum… Ve uyarıyorum; “kardeş olalım, ümmet olalım, bir olalım, birlik olalım, harcanmayalım, zalimlere aldanmayalım…”
Osmanlı döneminde Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın adı Kürdistan idi… Kürdistan, Kürtlerin yaşadığı yerdi ama ümmetin toprağıydı… Çanakkale’deki şehitler bunun belgesi… Çanakkale’ye giden, Kurtuluş mücadelesine katılan Kürtler, “ümmet kalmanın savaşını” veriyorlardı… Osmanlıdan bağımsız bir devlet kurmayı asla düşünmüyorlardı… Osmanlının ümmetin selameti için hasta haliyle bile olsa yaşaması gerektiğine inanıyorlardı…
Ümmet bilincinin diri olduğu coğrafyanın adı Kürdistan idi… Salahaddin-i Eyyübi’nin torunları haçlının, haçlı zihniyetinin yanında değil hep karşısında duruyorlardı… Osmanlıya savaş açan haçlı zihniyetinin akamet bulması için didiniyorlardı… Ama olmadı… Osmanlı iç ve dış ihanet şebekelerinin dış güçlerle ittifakı sonucu 600 yıl elinde tuttuğu toprakları, bir bir ulusalcı zihniyetlere teslim etmek zorunda kalmıştı…
Ümmet, ulusal sınırlarla bölünüp parçalanmıştı… Ümmet bilincinin son kalesi olan “Hilafet” de kaldırılmıştı… Artık ümmet yetimdi, hain yönetimlerin elinde idi… Halktan görünen ama halka karşı olan zalim yöneticiler, kendilerini yönetime getirenlerin emrini bir bir uyguluyorlardı… Araplar, ulusalcılık hastalığının en çok parçaladığı kavimdi… Kabile devletleri kurdular, batıya biat ettiler…
Batılı zalimler biliyorlardı ki şimdi yapılan plan ve uygulamalar en fazla bir yüzyıl yaşayacak ve bitecekti… Yeni arayışlara gidilmesi gerekecekti… Osmanlının yıkılması ile yetim kalan, Kürdistan halkını kendilerine oyuncak seçtiler… Batının eliyle dört parçaya böldürülen Kürtler her ülkede azınlık olmuşlardı… Birlikleri dağıtılmıştı…
Aynı köyün içinden geçen sınır akrabaları iki farklı ülkenin vatandaşı yapmıştı… Keşke bununla yetinilseydi… Orta Doğu’da ezilen, zulmedilen ve gelecekte kullanılması gereken bir halk gerekiyordu… Bu halk dört parça olmuş, ulusal sınırların mağduru mazlum Kürt halkından başkası olamazdı… Bu nasıl olacaktı?
Kürtler bulundukları ülkelerde ezilecek, horlanacak, dışlanacaklardı… Hatta varlıkları dahi tanınmayacak, varlık sahnesinde boy gösterdiklerinde Halepçe’deki gibi katledileceklerdi… Kürtlerin ezilmesi, dışlanması, horlanmaları kendilerini dış destek arayışına götürecek ve kendilerine zulmettiren ele yardım istemeye gideceklerdi…
Dolayısı ile Batı kuklası yöneticiler itaatten çıktıklarında bu mazlum halka talimat verilecek ve onlara destek adı altında yoldan çıkan yöneticiler te’dip edilecekti… Ve bir şey daha… Eğer bir ülkede ezilen ve hak arayışına giren bir halk olursa o devlet hiçbir zaman belini doğrultamayacaktı… Dolayısı ile hem zalimler hem de mazlumlar batı kâfirine muhtaç olacak ve ondan aldığı talimatları uygulayacaklardı…
Bu durum Irak’ta, İran’da, Suriye’de, Türkiye’de her zaman yaşandı… Kürtler bu dört ülkede ezdirildi, zulmettirildi, faili mechuller, sürgünler, eziyetler, dışlanmalar, horlanmalar yaşatıldı, tabii hakları ellerinden alındı, dilleri yasaklandı, varlıkları zarar olarak algılandı…
Zulüm devam etmesin diye hak arayışına giren mazlum Kürt halkının içinden birileri çıktı ve soluğu ezenlere, zulmedenlere emir verenlerin, batılı kâfirlerin kapısında aldılar… “Destek verdiğin o yönetimlere karşı bana da destek ol bende istediğini yapayım” denildi, batının emrine girildi… Batı zalimi hem ezenin hem de ezilenin velisi oldu, elindeki kumanda ile iki farklı kesimi istediği gibi yönlendirecekti… Bunun adı Demokrasi havariliği olacaktı…
Bunun devamında ne mi oldu? Dört parça Kürdistan, bağımsızlık istemeye başladı, İran, Irak ve Türkiye dağlarında mevcut yönetimlerle çatışmaya başlanıldı… Suriye, Kürtlere kimlik dahi vermemesine rağmen PKK’nın asla zarar vermediği hatta beslendiği yerdi… Abdullah Öcalan’ın tutuklanmadan önce yaşadığı yerlerden birisiydi…
Kürtler her nedense Suriye yönetimince tanınmadıkları halde yönetimi hep tanıdılar… Küçük sokak gösterileri dışında bir muhalefette bulunmadılar… Ve şimdi bile o yönetimin sınır hamisidirler, maaşlarını oradan almaktalar…
Neden? İnanın ben de merak ediyorum… Her nedense Suriye’de başlayan Esed karşıtı kıyama Kürtler öncü olmaları gerekirken, bağımsız kalmaya çalıştılar… Bağımsız da kalmadılar, Türkiye aleyhinde Esed tarafından kullanıldılar…
ABD şeytanı, Irak’a girdiğinde Kürtler ona kurtarıcı gözüyle bakmış ve destek olmuşlardı… Saddam, katlettiği Halepçe’nin hesabını canıyla ödemişti… Talabani Cumhurbaşkanı yapılmıştı, dün ezilen halkın lideri “ezenin koltuğuna” geçmişti… Bu ilahi adaletin kararı mıydı bilmem ama Batı kâfirinin yeni bir oyunu olduğunu çok iyi biliyorum…
Zaten Talabani o makamda göstermelik duruyordu… Şii yönetim, ülkede Sünnileri kasıyor, zulüm üstüne zulüm gerçekleştiriyordu… Maliki yönetimi, yeni oyunların olacağının habercisiydi… Ve şimdi o oyun haberi, Şii zulmünü bahane edip Irak’a giren İŞİD terör örgütü ile yeni bir boyut kazandı… Ezidiler ve Kürtler Arap kabilelerin desteğini de alan İŞİD tarafından hünharca, adice, şerefsizce, zalimce katlediliyorlar, …
Peki, bu neyin habercisi sizce? Yeni Ortadoğu coğrafyasında dinler, mezhepler ve kavimler savaşının kin tohumları atılmakta değil mi? Bunları görmemek sizce normal mi? Şiiler, Sünnilerin sevgisini tamamen kaybettiler… Şiiler özellikle Suriye de ve Irak’ta tamamen gözden düştüler… Ve şimdi küçük çaplı bile olsa hesaplar soruluyor...
Ezidiler, katledilen babalarının, satılan namuslarının, yurtlarının hesaplarını sormayacaklar mı sanıyorsunuz? Ya Kürtler, yıllardır kardeş olarak yaşadıkları Arapların desteklediği İŞİD tarafından katledilen soydaşlarının hesabını sormayacaklar mı?
Çok safız çok, hatta enayiyiz, hep aynı delikten hem de aynı yılan tarafından ısırılıyoruz… Neden? Ortadoğum yeni oyunlara Kurbansın… Daha nice mazlum ve masum kanlarının akmasına sahne olacaksın? Biz adam olamadığımız, kendi ayaklarımız üzerinde duramadığımız sürece hep kaybedeceğiz, birbirimize düşürüleceğiz…
Yazının devamı gelecek…