Tarih tekerrür ediyor. İnsanlar, değişik yaşlarda, farklı konumlarda çok farklı sınavlardan geçiyor. Her zaman, her yerde ve her konumda her insan çeşitli sorularla farklı gibi gözüken, ama aslında birbirine benzer sınavlardan geçiyor.
Annesini babasını kaybeden gençliğinin baharında değil, çocukluğunun kışında olan küçük bir yavrunun yüreciği, bu acıları kaldıramayacak sanıyorsunuz, ama dayanıp gidiyor. Acılar insanları pişiriyor, olgunlaştırıyor ve hayata hazırlıyor. Tüm cilveleriyle hayat sürüyor. Çok sevdiği annesinin cenazesinde artık ben ondan sonra yaşayamam, hayat bana zindan oldu diye inlerken aynı çocuğu, bir hafta sonra bir düğünde eğlenirken görüyoruz.
Tıp profesörü, telefonunun çaldıran sesin, acil bir hasta geldi efendim diye sızlanan, çalıştığı hastanenin hemşiresi olduğunu anlayınca, oradan ayrılalı daha yarım saat olmadı, benden başka doktor mu yok, niçin beni rahatsız ediyorsun diye kızıp bağırıyor. İstemeye istemeye ve söylene söylene hastaneye vardığında kendisini, biraz önce arayan hemşire karşılıyor. Ama üzgün ve kırgın bir vaziyette. Maalesef, hastayı kaybettik diyor. Doktor yine soğukkanlı ve soğuk bir şekilde, öyle mi bir görelim deyip hastanın odasına giriyor. Giriş o giriş ve koskoca profesör, hıçkırıklara boğulup cesedin üstüne kapanıyor. Çünkü ranzada yatan kendi öz oğlu. Geçirdiği bir trafik kazası nedeniyle, acilen getirilmiş hastaneye. Ve acıların içerisinde kıvranan bir profesör.. Ama o da alışıyor, dayanıyor.
Yüce Yaratıcı, dağına göre kar/soğuk veriyor; kuluna göre acı/dert veriyor. “O, hanginizin iyi amel işleyeceğini ortaya çıkarmak için ölümü ve hayatı yarattı..” (67/2) “Andolsun ki sizi biraz açlık, biraz korku; mallarınızdan, canlarınızdan, kazanç ve çocuklarınızdan eksiltmelerle sınayacağız. Sabredenlere müjdeler olsun!” (2/155)
Sonuçta Allah, kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemiyor. Ya da herkes, kaldırabilecekleriyle sınanıyor. Ama yine de insanlar, hüzünleniyor, bunalıyor, için için kaynıyor. Bazen kaynama sesleri dışarıya vuruyor.
Gün oluyor sınanan kişi Yakup oluyor, Doğrusu ben, gam ve keder dilekçemi yalnızca Allah’a sunuyorum, diyor.
Kimi zaman, Eyyup olup Artık canıma tak etti, ey merhametlilerin en merhametlisi, diye yakarıyor.
Bazen Lut olup, Ah keşke benim size karşı koyacak bir gücüm, yahut sığınacak sağlam bir kalem olsaydı diye iç geçiriyor.
Bazen de Yunus olup balığın karnında “Şanı yüce olan Allah’ım! Senden başka hiçbir ilah yok. Gerçekten ben zalimlerden oldum” diye inliyor.
Yeri gelince Muhammed olup Rabbim beni kimlere bırakıyorsun, ey merhametlilerin merhametlisi senin lütuf ve keremine muhtacım diye içini döküyor.
Öbür cenahta, insanlara tattırdıkları cezalarla değil, zulümlerle acı çektirmekten haz duyan sadist yaratıklar da hiç eksik olmuyor. Kahrolasıca hendekçiler! Rabbinin azab kamçıları Firavun ve onlar gibilerinin üzerine yağdı/yağacak! Elleri kurusun Ebu Leheb’in ve onun gibilerinin!
Ve bunalan, bunaldıkça daralan bir büyük peygamberi, onun şahsında tüm dertlileri teselli eden mesajlar geliyor:
Neredeyse kendini heder edeceksin, bu gerçek söze inanmıyorlar diye!
Sana ne temizlenip doğru yola gelmiyorsa!
Sen onların başına çoban/bekçi değilsin!
Üzülme, korkma da. Elbette Allah seninle!
Sen görevini yap, sen işine bak, sen doğru bildiğin yolda yürümeye devam et.
Sana düşen yalnızca bu. Ötesi O’nun bileceği iş.
Ve hayat devam ediyor. Elbette hayat, sırf bu dünya hayatından ibaret değil. Hayat çizgisi, Kur’ân’ın dediği gibi Hayatüddünya vel Ahirah. Dünya hayatı da, yaşanan olumsuzluklardan ibaret değil. Olumsuzlukların yanında nice olumlu güzellikler var, şu cilveli hayat çizgisinin üzerinde. O halde olumlarla avunsak, teselli bulsak biraz da ne olur.
Öyleyse umudu yitirmek yok, karamsar olmak yok. Sabah yakın değil mi? Allah’ın rahmetinden zalim ve kafirlerden başka kim ümidini keser! Şurada şafağın sökmesine ne kaldı ki? O halde üzülmeyin, gevşemeyin de. Yılmayın, ümitsizliğe kapılmayın da. İnanıyorsanız, en üstün sizsiniz her zaman. Bunun böyle olduğunu son tahlilde siz de anlayacaksınız, ötekiler de. Yeter ki siz, size düşeni yerine getirin. Sonuçları yaratacak olan ise Yüce Yaratıcı’dır.
Vel akıbetü lil müttakîn. Akıbet, güzel sonuç Allah’ı hesaba katarak yaşayan takva sahiplerindir.