Söyleşi: M. Ali Köseoğlu
Gazeteci Ünal Tanık’la, ‘Derin Siyaset -Vesayetin Çöküş Süreci’ kitabının etrafında önemli bir sohbet gerçekleştirdik. Henüz kitabı okumamışsanız, bu söyleşi kafanızı bir miktar karıştırabilir. Dolayısıyla söyleşiyi, kitabın paralelinde okuyabilirseniz aklınıza takılabilecek pek çok sorunun da cevabını almış olacaksınız. Tanık, Meram havasını teneffüs ederek, cumhurbaşkanı seçimlerinden Demirel ve Özal’a, sonrasında Başbakan Erdoğan’a uzanan pek çok konuda sorularımıza cesaretle cevap verdi. İşte o sorular ve aldığımız cevaplar…
-Biz sizi daha çok hazırladığınız sağlam haber programlarıyla tanıdık. Gazetecilik, radyoculuk, TV’de yapımcılık, internet yayımcılığı derken Derin Siyaset’le çıktınız karşımıza… Bu kitabın öyküsüyle başlasak söyleşimize…
Ünal Tanık: Kitabın yola çıkışı cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. 11. Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi öncesinde bir altyapı oluşturulmaya çalışıldı. AK Parti misyonunu temsil etmeyecek bir ismin Köşk’e çıkarılması için çalışıldı. “Mutabakat” adı altında millet iradesine karşı bir dayatma sergilendi. İktidarın kararlılığı görününce de ülke bir kaos ortamına sürüklendi. Beni esas tahrik eden ise “mutabakat” dayatması oldu.
-Derin Siyaset kitabında geriye dönük bir bakış var. Sanki kronolojik bir sıralama… Neden böyle bir yol seçtiniz?
Ünal Tanık: Derin Siyaset bir tür hafıza tazeleme çalışması. Tarihe bakma gereği duyduğunuzda da o zaman konuları bir sıra ile ele alma gereği olduğunu düşünüyorum. Bazı olaylar, esas yapılmak istenen çıkışlara hazırlık olarak gündeme getiriliyor. Bu açıdan baktığımızda da kronolojik olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
-Kitapta özellikle cumhurbaşkanlarının seçim süreçlerine işaret ediyorsunuz ve mutabakatla seçilmiş bir cumhurbaşkanı olmadığını belirtiyorsunuz. Gerçekten de öyle mi, hiçbir cumhurbaşkanında meclis üyelerinin mutabakatı söz konusu değil mi?
Ünal Tanık: Belki garip gelecek ama hiçbir cumhurbaşkanı mutabakatla seçilmedi. Birinci cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk dâhil buna. Bize öğretilen tarih kitaplarında, “Meclis’te bulunan milletvekillerinin tamamının oyuyla” seçildiği öğretilir. Atatürk’ün aldığı oy 158 idi. Ama tarih kitaplarında Meclis’in üye sayısının 281 olduğu yazılmaz. 123 milletvekilinin niçin katılmadığını kimse yazmaz.
-Ahmet Necdet Sezer’de de mutabakat yok muydu? MHP’nin kendi adayını tartaklaması gibi yaşananlara baktığımızda sanki bir mutabakat var gibi.
Ünal Tanık: Ahmet Necdet Sezer, yaşananların son karesi idi. Bu açıdan bakılırsa kızılca kıyametin koptuğu, sonrasında Fahri Korutürk’ün de mutabakatla seçildiğini söylemek gerek. Oysa gerçek bu değil. Bir kez, Demirel, uzun süre oturduğu koltukta kalma süresini uzatmak için çaba harcadı. Anayasayı değiştirtmeye zorladı. Oraya kendisini düşünen Mesut Yılmaz’ın girişimleriyle Demirel’in hevesleri kursağında kaldı. Yılmaz önünde engel kalmadığını düşündüğü bir sırada bu kez asker devreye girdi. Yılmaz’a “seçilemezsin” dedi. İşte bütün bunlardan sonra ANS ismi gündeme geldi.
-Gücü elinde bulunduranların -ki bu kimi zaman asker oluyor kimi zaman da bir siyasi parti- cumhurbaşkanını seçmesi… Bu durum sizce normal mi?
Ünal Tanık: Bir dakika. Bu çok yanlış bir soru. Askerin elinde silah olur ama güç askerin elinde olmaz. Bu ülkenin sembolü TBMM’dir. Asker de elinde silah olsa bile onun dediğini yapar. Doğru olan cumhurbaşkanının partilerin üzerinde mutabakata vardığı bir ismi aday göstermesi arzu edilen bir şey olabilir. Ama bu Anayasal bir emir değil. Anayasa kimlerin aday olabileceğini yazmış. Nasıl seçileceğini de ortaya koymuş. Dolayısıyla “Sen niye Anayasa’nın temel şartlarının ötesine geçip mutabakat aramadın” denilemez. Bu millet o partiye yetki verdiyse, o parti de cumhurbaşkanını da seçebilmeli.
-Süleyman Demirel, kitaptaki ‘ana kahramanlardan’ ya da kilit isimlerden biri olarak duruyor. Bunun nedeni nedir?
Ünal Tanık: Türkiye, Süleyman Demirel’i iyi tanımadıkça derin devleti anlayamaz. Türkiye’de bir derin devlet varsa, bu ancak Demirel’i tanımakla mümkün olabilir.
Bu konuyu açmakta yarar var. Biraz önce, “Derin devlet denilen bir yapı varsa bu Demirel’i tanımakla mümkün” dedim. Bakın Demirel’in siyaset dünyasına nasıl girdiğini bilmek yeterli. 1960 ihtilali olmuş, ülkenin başbakanı ve iki bakanını ipe götürülmüştü.
Adalet Partisi, Demokrat Parti’nin devamı olarak kuruldu. Celal Bayar da hapisten çıktıktan sonra bu oluşuma destek veriyor. Bayar, “Koca Reis” lakaplı Sadettin Bilgiç’e karşı Demirel’i destekliyor. Bu desteği anlayabilirsiniz. “Bayar, kendi geleneğinden birisine destek veriyor” diye yorumlanabilir ve altında bir şey aranmaz.
Peki, idamları yapan askerlerin liderliğine kim getirilmişti? Cemal Gürsel. Bakın Cemal Gürsel gazeteci-parlamenter Cihat Baban’a “Demirel’i Adalet Partisi’nin başına getirirsek rahat ederiz” diyor.
Bakın bir isim var ve o ismi ölen taraf da öldüren taraf da destekliyor. Bu durumu, “Ne güzel iki tarafı da bir araya getiren bir isimmiş” diyenler için tek bir söz söyleyeceğim. Dünyada bu kadar saflara yer yok.
-Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanı seçilmeleri de ilginç değil mi? Demirel ilk başta Özal’ın sadece partililerinin oyuyla seçilmesini eleştiriyor fakat kendisi daha düşük bir destekle cumhurbaşkanı seçiliyor. Buradan bir Süleyman Demirel analizi çıkar mı?
Ünal Tanık: Demirel aslında kim olduğunu o kadar çok olayla ortaya koydu ki ortaya uzun bir liste çıkar. Bu bahsettiğiniz tavrı da onlardan birisi. Ama asıl Demirel analizi, nasıl seçildiğinden çok, seçildikten sonra ne yaptıklarıyla ortaya çıkar diye düşünüyorum.
-Sanırım bu analiz bizim daha çok kitapla ilgili sohbetimizi başka mecralara çekecek. Onunla ilgili konuları başka bir sohbetin konusu yapmak gereği anlaşıldı. Kitaba dönecek olursak, üç bölüm ve bir ekten oluşuyor. Şimdiye kadar konuştuklarımız ‘Siyaset oyunu’ başlıklı 1. bölümde geçenler. Yani bugün yaşadıklarımız. Bu bölümde Ergenekon’a dair önemli tespitlerde bulunuyorsunuz. Ergenekon’u neden ‘demokrasiye kurşun’ olarak nitelediğinizi sorsam.
Ünal Tanık: Ergenekon yapılanması, farklı nedenlerden dolayı mecrasından saptırılmaya çalışıldı ve çalışılıyor. Ama esas itibariyle bu bir suç örgütü. Bir cunta yapılanması. Halkın meşru hükümetinin darbelerle veya yasa dışı girişimlerle görevden uzaklaştırılması girişimidir. Böyle bir yapılanma da demokrasiye kurşundan öte bir şey olamaz.
-Kitapta MHP’den bahsederken referandum sürecindeki tutumları hariç, Devlet Bahçeli’nin partiyi getirdiği süreci olumlu değerlendiriyorsunuz. Oysa yine Bahçeli’den bahsederken “AK Parti’ye ve onun liderine duyduğu kin, 45 bin kişinin katili olan terör örgütü PKK’nın güdümündeki siyasî temsilcilere duyduğundan çok daha fazla” diyorsunuz. Bunu nereden çıkardınız ve bu durumu ‘doğal’ ya da bir kesim için de olsa ‘olumlu’ görmek mümkün mü?
Ünal Tanık: Tarihin ortaya çıkardığı bir gerçek vardır. Birbirine yakın olanlar, birbirine karşı en insafsızca davranıyorlar. Bahçeli’nin kızgınlığının altında da bu yatıyor olabilir. Bakın MHP’ye en zıt partinin hangisi olduğu sorulduğunda herkesin vereceği tek cevap vardır. Herkes BDP der sanırım. Parlamentonun 4 yıllık çalışma döneminde MHP’liler en çok kiminle kavga etti? AK Partililerdi elbette. MHP’lilerin BDP’lilerle -75 santimetre mesafede oturdukları BDP’lilerle- en küçük bir sorun yaşanmadığını görüyoruz.
-AK Parti’ye ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a bundan sonraki süreçte nasıl bir rol düşüyor? Vesayeti halk iradesiyle çökerten bir lider var karşımızda. Erdoğan’ın bu ülkeye daha başka kazandırabileceği neler olabilir?
Ünal Tanık: Bu konuda iddialı öngörülerde bulunabilmek benim için kolay değil. Ama şunu belirtmem gerekir sanırım. Erdoğan, vesayetin çökertilmesi yolunda büyük çaba harcadı ve bunun liderliğini yaptı. Öncelikle bu sürecin tamamlanması gerek. Henüz tamamlanmış değil. Bu bir. İkincisi ise Erdoğan’ın liderliğinde gerçekleşecek olan bu girişimlerin dünya siyasetine yansıması olacak. Yani her ne kadar Erdoğan, “kimseye liderlik yapma” iddiasında değiliz dese de bunun yurt dışı boyutu olacak.
-Kitabınızın alt başlığı da ‘Vesayetin Çöküş Süreci’. Gerçekten de ülkemizde vesayet çökmüş müdür? Daha yapılması gereken şeyler var mı?
Ünal Tanık: Vesayetin çöküş süreci henüz bitmiş değil. Bu süreç devam ediyor. Bence daha yeni dönülmez bir noktaya taşınabildi. O da Anayasa referandumu sonrasında yapılan yargı reformu ile oldu. Yapılması gereken daha çok şey var. Türkiye’de sermaye yapısı hala “vesayet”in elinde, medya hala aynı ellerde. Ötekileri saymadan sadece bu ikisinin bile yerli yerinde duruyor olması, daha alınacak çok yolun olduğunu ortaya koyuyor.
-Uzun vadeli olarak Numan Kurtulmuş ismini işaret ediyorsunuz kitabınızda. Onda gördüğünüz nedir?
Ünal Tanık: Numan Kurtulmuş konusunda biraz iyimser olmak istediğimden bu tespiti yapmaya çalıştım. Ama fazla mı iyimser ifadeler kullanıyorum diye hep içimde bir endişe de yok değil. Kurtulmuş’u ben siyasi lider olarak değil, Türkiye’ye STK’lar içinde çok önemli işler yapabileceği görüşündeyim. Ama çevresi onu, illa siyaset içinde hizmet etmeye zorluyor.
-Deniz Feneri olayını kitabınıza ‘eklemenizin’ nedenini merak ediyorum. Tüm bu olaylarla Deniz Feneri hadisesinin nasıl bir bağlantısı olabilir?
Ünal Tanık: İşin esası ne? Almanya’da Deniz Feneri e.V. çatısı altında faaliyet gösteren dernek çatısı altında bir takım usulsüzlükler yapılmış. Deniz Feneri’ni, yalın olarak ele aldığınızda bir gün veya iki gün gazete ve televizyonların gündemine gelmesi sonra da yasal sürecin sonuçlanmasını beklenirdi. Oysa bu konu Ergenekon sürecinin karşısına oturtulmaya çalışıldı. Hükümet bununla tehdit edildi. Bir usulsüzlük olayı olarak bakma yerine Ergenekon’dan daha büyük bir çerçeveye oturtulmaya çalışıldı. Deniz Feneri olayına ve etrafında koparılan fırtınaya böyle bakmak gerek.
-Kitap nasıl karşılandı? Okuyucudan gelen yansımaların yanı sıra AK Parti, CHP, MHP gibi siyasi pek çok parti ve isim kitapta yer buldu. Bu çevrelerden ne tür tepkiler aldınız?
Ünal Tanık: Benim üslubum ve bakış açım dışardan bakıldığında AK Parti’ye yakın gibi görülse de AK Partililer bugüne kadar bana tahammül etmediler. Parti içindeki birçok arkadaşımdan belli konularda “insafsızlık” yaptığım söylendi. MHP’lilerin tavrı çok daha keskin tabii. Her şey siyah veya beyaz. CHP’liler daha enteresan. Kitap sonrasında en çok ilgiyi onlardan gördüm. Özellikle de şu anda “parti içi muhalefet” denilen kesiminin yaklaşımı enteresan oldu.
-Kitap tamam. Ünal Tanık bundan sonra neler yapmayı planlıyor? Yeni kitap hazırlıkları var mı? Bu minvalde eserler vermeye devam edecek misiniz?
Ünal Tanık: Derin Siyaset aslında benim çalışmalarını yürüttüğüm yakın tarihle ilgili bir kitabımın girişi gibi oldu. Onun hazırlığı sırasında bazı konuların güncel olarak gündeme getirilmesi gerekti. Nesil Yayınevi’nin böyle bir talebi oldu. Önümüzdeki yıl inşallah yakın tarihe çok farklı bir bakış açısı olan kitabım yayınlanmış olacak. Esas yoğunlaştığım alan ise internet haberciliği. Rotahaber’i Türkiye’de önemli bir yere getirmek için yoğun bir mesai harcıyorum.
Memleket Dergi