Ünlü ve ünsüz uyumlarının dünya dilleri içinde en mükemmel şeklinin dilimizde olduğu bir gerçektir.
Ne yazık ki, bu özelliğimizi muhafaza edemiyor ve mükemmelliğini biz bozuyoruz. Bir tüccar, dükkânının tabelasını tereddütsüzce “Seçgin Tuhafiye” şeklinde yazdırabiliyor.
Oysa dilimizde; sert ünsüzle biten bir kelimeye, istisna birkaç örneğin dışında, sert ünsüzle başlayan bir ek; yumuşak ünsüzle ve ünlüyle biten bir kelimeye de, yine istisna birkaç örneğin dışında, yumuşak ünsüzle başlayan bir ek gelebilir.
Müzikte ünsüz uyumlarıyla ilgili bir hatıra
Eylül 2006... Selçuk Üniversitesi Klasik Türk Müziği Topluluğu kuruldu. Ben de büyük bir heves ve heyecanla bu topluluğa katıldım.
Çalışmamızın ilk gününde, koro şefimiz, hocamız Yaşar Kaltakçı Beyefendi (İnşaat Mühendisi, Profesör) seslendireceğimiz eserlerin söz ve notalarının bulunduğu fotokopileri koro elemanları olarak hepimize dağıttı.
Hangi şarkıları öğreneceğimizi merak ediyoruz. Fotokopileri dikkatle gözden geçirdim. Hepsi birbirinden güzel onlarca eser... Aaaa, o da ne ünsüz uyumlarına niye uyulmamış, her hâlde baskı hatası var. Değilse, “İçdim suyunu şu coşgun derenin, kokladım gülünü yediverenin...” diye başlar mıydı şarkı?
Hemen hocamıza sordum. “Değerli hocam, bazı şarkı sözlerinde ünsüz uyumlarıyla ilgili kusurlar var, bunlar bir baskı hatası mı, yoksa burada özel bir durum mu söz konusu? Eğer baskı hatası değilse, Türk Dili hocası olduğumuz hâlde biz de mi böyle okuyacağız?”
Hocamızın cevabını hiç unutmayacağım:
“Şarkı sözlerinin yazılışında kesinlikle bir yanlışlık yok. O sözler; bilerek, isteyerek öyle yazıldı. Şayet sert ünsüzler kullanılsaydı, bu durum dinleyiciye sıkıntı verirdi.
Biz, sert ünsüzlere müzik dilinde patlayan sesler deriz ve mümkün olduğu ölçüde sert ünsüzle başlayan ekleri yumuşak ünsüzle söyleriz. Bu sayede, dinleyicinin kulağını da tırmalamamış oluruz. Bu kurala, elbette Türk Dili hocaları da uymak zorundadır.”
Başka çare yok, iş başa düştü, biz de öyle okuyacağız. Ne kadar zorlandığımı tahmin ediyorsunuzdur. Neredeyse kendime olan güvenimi kaybedeceğim.
Kompozisyonları değerlendirirken en küçük bir yanlışa tahammül edemeyen ve yapılan yanlışlardan dolayı yüklüce puan tahsilatı yapan ben; ünsüz uyumlarına uymadan şarkı söyleyecektim. Zorların zoruydu yapacağım iş, ancak Klasik Türk Müziği sevdam ve böyle bir zorunluluğun olması elimi kolumu bağlamıştı.
O günden beri şarkı dinlerken, hep dikkat ediyorum acaba sanatçılardan bu kurala uymayan çıkar mı diye. Büyük bir heves ve iştiyakla başladığımız koro çalışmalarımız, maalesef şefimizin ağır bir trafik kazası geçirmesi ve ölümün eşiğinden dönmesi sebebiyle sekteye uğradı ve bir daha da başlamadı.
Oysa, ben ne de güzel alışmıştım “İçdim suyunu şu coşgun derenin, kokladım gülünü yediverenin...” demeye. Sevgili koro şefimiz, değerli hocamız; üzerimizde emeğiniz çok. Size minnettarız, müteşekkiriz. Sayenizde çok şey öğrendim, özellikle müzik ve ünsüz uyumları bağlantısını... İyi ki varsınız!..
Ünsüz uyumu kurallarına uymayan bazı örnekler: üçgen, beşgen, yelken, yöntem, dörtgen, çokgen, dikgen...
Ünsüz uyumlarıyla ilgili bir başka kusur da, son sesleri sert ünsüz olan kelimelerin, kelime ünlüyle başlayan bir ek aldığında son sesin değişip değişmeyeceğinin bilinmemesidir.
Son sesi çekim esnasında değişen kelimelerde, bu durum; İmla Kılavuzu’nda mutlaka belirtilmiştir. Son sesi çekim esnasında değişmeyen kelimeler ise, yalın hâlde yazılmış ve yan taraflarına hiçbir şey eklenmemiştir.
Son sesi değişen kelimelerden bazıları: dert, -di / adet, -di / kâğıt, -dı / plak, -ğı / kitap, -bı / yurt, -du / oruç, -cu / çiçek, -ği...
Son sesi değişmeyen kelimelerden bazıları: hukuk, âdet, süt, küp, devlet, millet, cumhuriyet...
İçinde ince sıradan ünlülerin bulunduğu bazı kelimelerde, iki ünlü arasında bulunan “ğ” ünsüzünün yerine “y” ünsüzünü kullanmak da doğru değildir.
deyil (değil), eyitim (eğitim), öyün (öğün)...
Bazı kelimelerde; sert ünsüz yerine yumuşak ünsüzün, yumuşak ünsüz yerine de sert ünsüzün kullanıldığı görülmektedir.
-c- > -ç-, -ç- > -c-, -g- > -ğ-, -ğ- > -g-...
aglayan (ağlayan), çicek (çiçek), çoçuk (çocuk), degil (değil), docent (doçent)...
Ünsüz uyumlarıyla ilgili yanlışlara düşmemek için, İmla Kılavuzu’na bakmak kâfidir. Malum olduğu üzere, dil; sürekli olarak gelişen ve kendisini yenileyen canlı bir varlıktır.
Bundan dolayı, eski ve yeni İmla Kılavuzları arasında farklılıklar olmaktadır. Güncelleştirilen bilgiler ve kelimelerin imlasıyla ilgili son durumlar için, mutlaka son baskı İmla Kılavuzu kullanılmalıdır.
Yeni bir İmla Kılavuzu çıktığı zaman, eskiler mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Bir başkasına hediye maksadıyla bile verilmesi doğru değildir.
Özellikle matbaalarda, tez ve ödev yazılan işletmelerde, reklam ajanslarında görev yapan bilgisayar uzmanlarının bu hususa dikkat etmeleri çok önemlidir.
Uyarı: Piyasada çeşitli kişi ve kurumlarca hazırlanmış İmla Kılavuzları bulunmaktadır. Bunlardan biri değil de; dil konusunda tek yetkili kurum olması sebebiyle, mutlaka Türk Dil Kurumu’na ait İmla Kılavuzu tercih edilmelidir.