Bir akşam telefonuma bir mesaj geldi. Gelen Messenger üzerinden bir resimdi. İlk anda kısa bir şaşkınlık yaşadım. Gelen resmi ve anlamını çözmekte zorlanmıştım. Birden heyecanla gözlerim büyüdü, kalbim hızla çarptı. Resimde gerçekten kendini İslam’ın tebliğine adamış bir insanı Ali Mayga adlı bir yerli kardeş vardı. Resim bir ayçiçeği tarlasında çekilmişti.
Buraya kadar bir şey anlamadığınızı biliyorum. Bir ayçiçeği resmi neden bu kadar heyecan versin ki? Burkina Faso’ya yağan yağmur miktarı Türkiye’nin çok üzerinde... Hatta bilmem kaç katı… Düz arazi, bakir topraklar… Ancak eksik giden bir şeyler var. Elle yapılan ve sadece basitçe yemeye yönelik tarım var. Buğday yok mesela… Bir arkadaş buğdayı gördüğünde, “Pirinç desem… Ama değil…” dedi. Arpa, nohut, mercimek gibi temel gıdalar tanınmıyor.
A. abi, kendine özel enerjisi ve gayretiyle getirdiği buğdaylar için deneme ekimleri yaptırmıştı. İlk alınan ürün memnuniyet verici… Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek, hatta onlara balık yetiştirebilecekleri bir ırmak vermek en kalıcı çözüm. Buralarda hiç mi yetişmedi, bu insanlar yüzlerce yıllık tarihlerinde ekmeği hep başkasından mı aldılar bilmiyoruz. Lakin zalim müstemleke güçleri, onlara bir şey bırakmamış. Bazı adet ve gelenek dışında işe yarayacak bağları koparmışlar.
Ülkenin yağ kaynağı; palmiye… Çok ağır bir yağ… Kokusu onları bizim kadar rahatsız etmese de en sık görülen hastalık; kalp krizi. “Acaba burada ayçiçeği yetiştiremeyiz mi?” diye düşündük. Üstadın mısrasa geldi aklımıza. “Tohum at bitmezse toprak utansın.” Üstada saygısızlık etmek değil niyetim… Lakin ben toprağın utanacak bir vefasızlık yaptığını görmedim. Öyleyse, tembel kalıp siz utanacağınıza, bitmezse toprak utansın… Yeter ki atın tohumu.
Konya’dan özel köylü tohumu getirdik. Ülkenin değişik köşelerinde irtibatımız olan yerli ve tarımla uğraşan kardeşlere dağıttık. Ayçiçeğinin nasıl ekileceğini kısaca tanıttık. Ekimler yapıldı. Biz de sonucu merak ediyorduk. İşte bu merakımızı giderecek resimler geldi.
Uzaktan bakınca ayçiçeği için, “Olsa da olur, olmasa da” diye düşünmek mümkün. Ancak halk kendi eliyle bir yağ bitkisini yetiştirse ve sadece kendi evinin yağ ihtiyacını bile karşılasa, bu çok şeyi değiştirecek. Belki Allah, daha sonra çok farklı insanların üzerinden ekmek yiyeceği bir fabrikayı da nasip eder.
Afrika’nın sadece karnı aç değil. Uzun yıllar köle olarak kullanılmış bir toplumun düşünceleri de sınırlanmış. Bu nedenle onlara alışılmışın dışında imkânları sunacak ve değişik deneyimlere açık tecrübe paylaşımlarına ihtiyaç var. Aslında en az Anadolu kadar, kendi kendine yetecek bir coğrafya. Ama bunu gösterecek, buna ön ayak olacak bir işaret lazım. Ecdadımız gittiği yerlere yollar, köprüler, camiler yaparak bir medeniyetin imzasını attı. Ama bu topraklar bunun yanında daha farklı imzalara ve gayretlere muhtaç. Elli doların karşılığında insanların İslam’dan çıktığı / çıkmak zorunda hissettiği bir bölgede karnını rahat doyuramayan bireyler, her kapıyı çalmaya aday demektir.
Bu topraklarda yazılmış süremizin bitmesinden sonra, arkamızda bir eser olsun diye arzu ettiğimiz tohumlar yeşerirse, ümmetin mahzun yüzlerinin gülmesinde bir payımızın olması bizleri memnun edecektir. Kim bilir, biz ağaç hayal ederiz de Allah bir ormanı yeşertir.