Utrecht’teki Kapalı Çarşı ve Zengin Renkler Fotoğrafı
Baharın gelmesiyle artık her hafta sonu Hollanda’da onlarca etkinliğe şahit olmaktayız. Bazen hangisine katılacağınızı bilemiyorsunuz. Hepsi birbirinden güzel olan bu enkinlikler bize Hollanda Türklerinin bir taraftan eğlenmeye zaman ayırdıklarını diğer taraftan artık bir sınıf atlama sürecini yaşadıklarını hatırlatmakta.
Kültürel varoluş ve bu varoluşun somut şekilde gösterimi göçmenlikten yerli hayata geçişin bir başka ifadesidir.
Bu çerçevede geçtiğimiz hafta sonu aynı gün iki ayrı etkinliğe katıldım. BUnlardan bir tanesi Utrecht’teydi. Birçoğumuzun hayvan pazarı olarak bildiği “Veemarkt”ta bu defa adeta bir kültür pazarı gerçekleştirilmişti. İnsanı büyüleyen bu organizasyon ayların çalışması olarak ortaya çıkmış.
Hollanda İslam Merkezi Vakfı’nın kuruluşunun 35. yıl etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen bu festivalde yok yoktu. Sanki İstanbul’daki Kapalı Çarşı ve etrafı Utrecht’e taşınmıştı.
Kültür ve Sanat adına ne isterseniz oradaydı. Unutulmaya yüz tutmuş el sanatları sergileri, mesela el yapımı tahta sandıklar, Ebru sanatı, Erzurum Oltu taşlarından oluşan aksesuarlar, Kütahya çinileri, el dokuması kilimler ve kilimlere yansıyan estetik hepsi bu hafta sonu Hollanda’nın Utrecht kentindeydi.
Osmanlıdan günümüze uzanan Manisa’nın meşhur MESİR MACUNU’nu, binbir çeşit baharatlar, Türk kahvesi, Maraş dondurması, yine Osmanlıdan hatıra olan şerbet velhasıl Türkiye’yi anlatabilecek herşey geçtiğimiz hafta sonu organize edilen Multifestijn’deydi. Diğer taraftan belirli aralıklarla üflenen Ney ile taksim ve peşrevler ve dahi gülerken düşündüren Meddah'lar festivale bambaşka bir hava veriyordu.
Bu büyük organizasyon gerçekleşmesi kolay olmamıştır. Yüzlerce görevlinin üç gün boyunca hizmet etmesi, sergileenen eşyaların Türkiye’den getirilmesi, o kadar kurum ve şirketin stand açmasına ikna edilmesi kolay olmamıştır. Organize edenleri tebrik etmekten başka yapacağımız bir şey kalmıyor. Artık Hollanda’da Türkler bu tür eğlencelerle içe kapanıklığı yıkıp, Hollandalılarla da birlikte olmayı denemekteler.
Hafta sonunda bir başka değerli organizasyon da merkezi Zaandam’da bulunan Zengin Renkler Vakfı tarafından gerçekleştirildi. Halk dansları yarışmasıyla yine Anadolu’nun o birbirinden güzel halk oyunlarını bize hayranlıkla ve heyecanla seyrettirdiler.
Hollanda’da doğmuş, büyümüş kızlarımızın Türkçe ve Hollandaca sundukları muhteşem programda gençlerimiz oyunlarını sergilediklerinde, beni derin bir düşünce aldı. Ve yıllar öncesine götürdü. Sahnede Silifkenin Yoğurdu diye oyun sergileyen gençlerin yaşlarındaydım. Her genç gibi benimde o yıllarda kültür ve sanat etkinliklerine ilgim vardı. Babamın Hollanda’dan gönderdiği aylık harçlıktan bir saz aldım. Ve saz kursuna yazıldım. Yıl 1978, 1979’du. Sokaklar ve mahalleler siyaseten bölünmüş, parsellenmişti. Biz böyle bir ortamda kültür ve sanat etkinlikleri yapacaktık. Hiç mümkün mü?
Neyse ilk saz dersine girdim. Vakit öğleden sonraydı. Hoca biraz sazdan anlattı. Notalar filan. derken, kurs yerinin önünde grup grup toplanan ve bıyıkları aşağılara kadar sarkmış gençler bize ters ters bakmaya başladılar. Biraz sonra öğreniyoruz ki, bu gençlerin bir akadaşı karşı gruptan birileri tarafınan silahla taranmış ve vefat etmişti. Cenaze kaldırılmasının hazırlıkları yapılıyordu. Biz ise saz öğrenmeye niyetlenmiştik. Tabiki mümkün olmadı. Cenaze kaldırılırken saz öğrenilmezdi.
Artık bizim kültür ve sanat etkinliklerine duyduğumuz ilgi ortadan fiilen kalkmış, yerini ise vatan ve millet meseleleri almıştı.
Malum. O yıllar Türkiye’de can pazarıydı. O can pazarında bırakın saz öğrenmeyi, sinemaya gitmek bile zaman zaman abes karşılanırdı.
Hemen salona geri dönelim. Bu gençler Türkiye’mizin farklı yörelerinden oyunlar sergileyenler ne kadar şanslılardı. Sosyalleşmelerinde kültür ve sanat etkinlikleri de vardı. Ve dahası, bu işlerde kendilerine örnek olabilecek bir öğretmenleri vardı. Mehmet Ali Taşdemir. Her şeyini gençlere ayırmıştı. Gençlerin en iyi şekilde yetişmeleri için yapmış olduğu organizasyonlardan bazen borçlanarak çıkıyordu. Ama yılmıyordu. Bir gün bu işi borçsuz dertsiz yapacaktı. Zira yaptığı işe inanmıştı, yürekten. Biraderi Hikmet Taşdemir ve diğer gönüllülerle oluşturduğu Zengin Renkler Vakfı, başarılı çalışmalara imza atmaya devam ediyor. 2007 yılının UNESCO tarafından Mevlana ve Hoşgörü Yılı ilan edilmesiyle bu Vakıf Hollanda’da diğer kuruluşlarla çok önemli etkinlikler üstlenmiş durumda.
Hollanda Türk toplumuna bir Mehmet Ali değil belki on Mehmet Ali gerekiyor. Bunlar idealistlerdir. Yaptıklarının karşılığını belki ukba’da bekliyorlar…
Bu ve benzeri etkinlikler Hollanda Türk toplumunun sınıf atladığının en somut örnekleridir. Yolları açık olsun.