Yaşadığımız yüzyıl, bireyselliğin, benmerkezciliğin, çıkar ve egonun kışkırtıldığı bir yüzyıl haline geldi.
Modernitenin bir ürünü olan bireyciliğin arttığı, tüketim toplumunun bir parçası haline gelen insanımızın aşırı tamahkârlığının, aç gözlülüğünün insanı şımartmakla birlikte yıprattığı, paylaşma ahlakının irtifa kaybettiği bir dönemden geçiyoruz. Bu ahlaki savrulmaya ek olarak; paylaşma, ötekini düşünme, düşeni kaldırma gibi erdemli davranışlar yerini; pragmatist, menfaatçi ve fırsat kollayıcı tavırlara bırakmış gibidir.
Evrensel ahlaki değerlerden yoksun bir insanın tasavvurunda; din, iman ve bunlardan beslenen anne-baba, vatan, insan sevgisi, insana değer verme, gazilik, şehitlik, diğerkâmlık, toplumsal sorumluluk bilinci vb. gibi hasletler beyhude işler olarak görülmektedir.
Şunu unutmayalım ki, milletleri birbirinden ayıran sadece sınır taşları değil, ürettikleri değerler manzumesidir. Bizi biz yapan, başkalarından ayıran önemli vasfımız; sevgi, sadakat, hak, fedakârlık, kardeşlik, paylaşma, dayanışma ve adalet gibi değerlerdir. Bu değerlerle donanan vakıf insan tipolojisine sahip çıkmak ve bunun canlı güzel örneklerini vermek durumundayız. Eğer, mutlu ve huzurlu aile ve millet bireylerine sahip olmak istiyorsak, bunun yolu, yeniden ahlakî değerlere hayatiyet kazandırmaktan geçmektedir.
Bunu nasıl yapacağız?
Başta bu mesele bir devlet meselesi olarak ele alınmalıdır. Eğitim kurumlarımızın her kademesinde “barış ve değerler eğitimi” teorik ve pratik olarak okutulmalıdır. Bu konularla ilgili devlet malzeme ofisi materyaller üretmeli ve bu eğitim materyalleri her tarafta yaygınlaştırmalıdır. Böylece toplumda değerlerin önemli oluşu üzerinde bir farkındalık bilinci oluşturulmalıdır.
Öte yandan ayrı ayrı bu topraklarda yaşayan herkese de görevler düşmektedir. Dinine bağlı, milletine sevdalı ve kıyamet sabahına kadar millet varlığının devamını isteyen her erdemli yurttaş üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Kur’an’da toplumların yıkılış sebepleri arasında en önde gelen tehlike ahlaki alanda ortaya çıkan savrulma ve zulüm gösterilir.
Netice olarak varlığımız dini davranışların nihai amacı olan ahlaklı insan yetiştirmeye bağlıdır. Bu çaba sadece milletimizin varlığının sürekliliği için değil, aynı zamanda bütün bir dünya insanına örnek oluşturmak için de çok önemlidir. Kur’an ümmet-i muhammedi, metbu ümmet olarak tanımlar. Bu gün ümmet tabi ümmet halindedir. Kendisine uyulan bir ümmet haline dönüşmenin motoru da ahlâki yüksekliğe ulaşmaktır.