Yerel seçime sayılı günler kala, belediye başkan adaylarının öyle uçuk vaatlerine şahit oluyoruz ki, insan “yuh artık” demekten kendisini alamıyor. Türkiye geneline baktığımızda; sadece televizyonlara yansıyan vaatler, işi ne kadar popülistliğe dönüştüğünü gösteriyor. Bazı adaylar vaatlerle bir belediye binası inşa edip, o binanın üzerine koltuklarını yerleştirip oturmayı hedefliyorlar.
Bu ülkenin başkentinin, mega kentinin belediyesine sahip olabilmek için öyle saçma sapan ve uçuk vaatlerde bulunan adaylar var ki, şaşıp kalmamak elde değil. Adayın yapmayı vaat ettiği iş, belediyenin yıllık gelirinden daha fazla. Peki, belediyenin yıllık gelirinden daha fazla olan bir yatırımı nasıl yapacaksın sen? Nerden bulacaksın parayı? Ses yok. Çünkü onlar için önemli olan yapmak değil vaat etmek.
Bu vaatler zinciri sadece Büyükşehirlere has değil. Bütün il, ilçe ve kasabalarda bin bir çeşidini duymanız mümkün. En büyük yalanlardan biride iş vaatleri. Dünya üzerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de, sorunların en başında işsizlik geliyor. Bunu iyi bilen adaylar sürekli yeni iş alanları açacaklarından bahsediyorlar. Kasabasında ufacık bir atölye bulunmayan aday, Büyükşehirlerin kuramayacağı büyüklükteki fabrikayı açmaktan bahsediyor. Devlete ait bir binayı kaldıracağını, yerine başka bir şey yapacağını söylüyor. Halbuki kendide çok iyi biliyor ki, belediye o binanın çivisine bile dokunamaz. Lakin söylüyor.
Hani herkes bilir, kırsal bir bölgeye deniz getirileceği esprisi vardır. Günümüzün politikacı vaatleri bu espriyi bile gölgede bırakacak nitelikte. E iyide kardeşim! Toplumun hiç mi suçu yok? Sen yapamayacağı şeyleri söyleyenlere prim tanırsan, onları kınamazsan, söylediğine pişman etmezsen, o söyler durur. Politikacılarda bu halkın içinden çıkıyor. Bir nevi onlar bizim yansımamız. Yani o adayın yerine sende olsan çok şey değişmeyecek. Eğer bir yerde arıza varsa onu toplumun genelinde aramalı. Kötü toplumların kötü politikacıları olur, iyi toplumların iyi.
Biz halk olarak pohpohlanmaya, gülücüklere, vaatlere kanmaktan hoşlanıyoruz. (Gerçi son dönemlerde bu anlayış biraz kırıldı.) Kısa bir süre sonra sözlerin unutulacağını, tutulmayacağını bile bile. Birkaç aylığına olsa da önemsenmekten haz duyuyoruz. Bu nedenle sürekli önemsenme fırsatını kaçırıyoruz. Onlarda vaat edilmiş koltuklara kurulup bizi unutuyorlar. Çünkü bunu biz istiyoruz.