Safları sıklaştırmalıyız. Hangi ideolojiden olduğumuzun artık bir önemi yok. Ortak menfaat alanımızı ideolojiler üzerinden oluşturma lüksümüz de kalmadı. ABD ve batı, o olmadığında tüm haklarımızın anlamsız hale geleceği yaşam hakkımıza dönük bir çaba içinde. Türkiye’yi karıştırmak istiyorlar. Yenildikçe yeniden geliyorlar. Kaybettikçe bir daha saldırıyorlar. Gezi eylemlerinin başarısız olmasıyla bittiğini zannettiğimiz süreci yeniden ısıtıyorlar. Kendi içlerindeki çatırdamanın kontrol edilemez hale geleceği günler gelmeden önce, Türkiye’yi de hasarlı hale getirmek istiyorlar.
28 üyeden oluşan AB, sosyolojik çözülme sürecini durdurabilmek için küresel siyasi ataklar peşinde. Bu atakların en can alıcısını Türkiye üzerinden sahneye koymak istiyorlar. Fakat bu da onları kurtaramayacak. AB için ABD’leşmek demek, bir anlamıyla çözülme demek. İngiltere’de 23 Haziran’da yapılacak olan referandum, sonuç ne olursa olsun muhtemelen bu sürecin başlangıcını oluşturacak.
İngiliz halkı kalalım dese de çıkalım dese de AB, eski AB olmayacak, olamayacak. Çünkü AB’nin siyasi çatısını organize eden İngiltere, AB ülkeleriyle aynı hedefe bakmayacaksa bu durum, AB’nin ekonomik çatısının sahibi Almanya’nın çabalarıyla kurtarılamayacak kadar büyük bir hasar açacak demektir. İngiltere, çökme ihtimali ağırlık kazanan AB çatısından, ABD şemsiyesi ile zararsız çıkmak istiyor. Bu, İngiltere’yi kurtarabilir ama 28 üyeli AB için aynı sonuçları vermeyecek.
Batıda iki hesap bir arada işliyor. Bir tarafta kartopu gibi büyüyerek gelen kendi sorunları, diğer tarafta bu sorunları iyi okuyan ve büyüyerek gelen Türkiye. Zamanlama hatası yapılmaz ya da içeride ihanet şebekeleri eliyle bir hasar oluşturulmazsa batı ve hatta ABD, artık çok yakın bir zamanda Türkiye’ye zarar verebilme kabiliyetini kalıcı olarak kaybedebilir. Bu, hem Türkiye’nin hem de bölgenin yakın gelecekte özgürleşebilmesi için çok önemli. ABD, sözde müttefik olduğu İslam ülkelerine tarzı siyaset olarak bir eliyle toklaşıp gülümserken, öbür elindeki hançerle de köleleştirici darbeler vuruyor. Son elli yılımız bu darbelerin açtığı hasarları tedavi etme çabası ile geçti. O sebepledir ki, ABD ile yaşanması kaçınılmaz çatışmayı ve ayrışmayı ötelemenin bir anlamı yok. Mevcut hükümet, ABD ile esasen ne Suriye konusunda, ne PKK konusunda ne de Kuzey Suriye’de yaşanan gelişmeler konusunda aynı düşünmüyor. Aynı düşünmediği gibi hem içeride hem dışarıda, tüm cephelerde ABD tarafından tahkim edilmiş düşmanlarla savaşıyor.
ABD ve batının şimdilerde kollektif bir tutumla Cumhurbaşkanına saldırmasını bir yönüyle bu düzlem üzerinden değerlendirmeliyiz. Çünkü ABD, Türkiye’nin etrafında ördüğü kaosu, Türkiye’yi de içine alan bir son vuruşa dönüştürebilmek için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı en önemli engel olarak görüyor. Milyonlarca vatandaşımızın yaşadığı AB ülkelerinin, Almanya öncülüğünde Türkiye’ye karşı bu kadar hızlı dönüş yapıp saldırıya geçmesini de bu kollektif çalışmanın bir sonucu olarak değerlendirmek lazım. ABD ve batı, aynı proje üzerinden aynı adrese vuruş yapıyor.
Ara ara başını kaldırsa da son yüz yılı müstetir bir sömürüyle geçmiş bizim gibi ülkelerin eline bu kabil fırsatlar çok fazla geçmez. ABD ve batıyla yaşadığımız bu ayrışmayı özgürleşmek için bir fırsata dönüştürebiliriz. Belki de bunun için yapılması gereken en önemli şey, ABD ve batının saldırdığı yerde savunma hattı oluşturmaktır. Omuz omuza olmamıza mani olan tüm ideolojilerden ve aidiyetlerden arınarak bu küresel saldırıya karşı duruş geliştirmek.
Batının da doğunun da başlangıcı olan Türkiye bunu başarabilirse, hiç şüpheniz olmasın bu sonuç coğrafyamızın da özgürleşmesinin başlangıcını oluşturacak. Ne bizim açımızdan ne de coğrafyamızdaki diğer ülkeler açısından sorun, içeride değil. İçeriye kolunu uzatıp sorunu besleyen ABD ve batıdadır. Türkiye bu kolu kesmek için hem yeterli birikime, hem de yeterli cesarete sahiptir. Altın vuruş, yapanın olacaksa bunu ABD ve batıya kaptırmayalım. Onlar nereye saldırmışsa biz de orayı tahkim edelim.
Vakit, kenetlenme vakti.