Merhaba dostlar, bu günlerde Mevlana Kültür Merkezi bayram yeri gibi. Her gün akşam oradayız. Rumi Ve Aşkın Terapi günleri de başladı. Dostlarla her akşam 19’da buluşuyoruz. İlk programı pazartesi gerçekleştirdik. Kısa bir ney dinletisinin ardından Mesnevi’nin nasıl bir medeniyet öngördüğü, nasıl bir ruhsal tekamül aracı olduğu, ne tür psikoterapötik etkilerinin olduğu ile ilgili fazla uzun olmayana bir konuşma yaptım, ardından da tüm katılımcılarla birlikte niyaz ve yakarış bölümü gerçekleştirdik. Her gün farklı konularda görüşmeye ve konuşmaya devam edeceğiz. Sizleri de bekleriz.
Geçen hafta yazarlar birliğinde bayan yazarlarla bir araya geldik, keyifli bir toplantıydı. Tüm toplumun ana dinamiği kadınlar, hepimizi onlar yetiştiriyor, özellikle kişilik oluşumunda ilk 3 yılın öneminden hep söz ederiz ya, hepimizin kişilik ve karakter örüntülerini şekillendiren onlar. Bir toplumda kadınların eğitimli, aklı başında, sabırlı, olgun olmaları inanılmaz önem taşıyor. Geçen yazımda da yazmıştım Hz. Mevlana’nın sözünü sanki yaratıcı, yaratılmış değil diyordu kadınlar için. Başındaki sanki sözcüğünü okurken silmiş bazı okuyanlarımın zihinleri, algıda seçicilik yapmış yani. Bilişsel terapinin üzerinde durduğu en önemli nokta bilgiyi işlerken yaptığımız hatalar. Bunlar temelde 6 tane. Birisi de algıda seçicilik. Yani 5 duyumuzla aldığımız her hangi bir enformasyonun içinden önyargılarımızla ilgili olanı hemen bulup kolayca yargıya ve sonuca ulaşıyoruz. Bir diğer problem de bilgiyi işleme sürecinde anlamadığımızı reddetme kolaycılığı. Her şeyi anlamak zorunda değiliz. Biz anlamıyoruz diye de yok değildir bir çok şey. Her neyse okuyan, okuduğunu anlamaya ve uygulamaya çalışan, yazar ve çizer hanımefendilerin varlığı mutluluk verici. Sayılarının artması hepimizin yararına. Onlardan bir tanesi o günkü toplantıyla ilgili bir yazı kaleme almış Merhaba gazetesinde. Harika bir ironi yapmış. Yazının linkini vermek istiyorum dileyenler göz gezdirebilir. http://www.merhabagazetesi.com.tr/sablon.php?dosya=yazi.php&yazar=47&bolum=YAZAR#message
Bu arada kurban bayramımız da yakın. Heyecanla, mutlulukla bekliyoruz. Etrafta yazılı çizili medyada, çeşitli toplantılarda klasik davulları yine çalacaklar. Hayvanlara yazık, etraf kan gölü filan. Bunlara kulak asmayın. Kurban ibadeti başlı başına ruhsal arınma. Onlar bu tür görüntülerin insanları kötü etkilediğini söyler ancak her gün ama her gün kan, savaş, vahşet, kimin kimi boğazladığı haberlerini vermekten geri durmazlar. Her gün savaş görüntüleri seyreder çocuklarımız gazete ve görsel medyada. Kurbanın en önemli anlamı Mustafa İslamoğlu’nun söylediği gibi, yaşamdaki varlık hiyerarşisini yerli yerine oturtmasıdır. Yaşamda kimin yeri neresi? Kim yaratıcı, kim nerde durmalı, kimin haddi nereye kadar? Onun dışında insanı gerçekten uzak tutarak büyütüp olgunlaştıramazsınız. Kurban bayramındaki görüntüler her gün yaşanıyor. Sürekli et yediğimize ve mangal keyfi sürdüğümüze bakılırsa. Buna rağmen yine de bize düşen, kurban ettiğimiz hayvanlara güzel muamele etmek. Nezaketle davranmak, hijyene azami riayet etmek vs. bu bize yakışan.
Bayramların simgesel anlamları ise başlı başına bir yazı konusu. Bence en temel getirisi toplumsal barış. Özellikle de küsler, dargınlar için bulunmaz bir vesile. Bunu değerlendirmeli. Küsler ve dargınlara özellikle seslenmek isterim buradan,yeniden birbirine el uzatmaları konusunda. Onlardan çok rica ediyorum. Sizlerin barışması toplumun barışması demek. Siz uzak kalınca birbirinizden biz de acı çekiyoruz.
Dostlar güzel günlerdeyiz. Her anın kıymetini bilmek niyazımız. Hz Pir’in dediği gibi: “Sufi vaktin oğludur, yarın demek yol şartlarından değildir.”