Filistin'e giden yardım konvoyuna İsrail'in yaptığı operasyon dünyayı sarsmıştı. Vatan Gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat, bugünkü köşe yazısında Filistin'i hatırlayıp kendi ülkesini unutanları ağır bir dille eleştirdi..
İŞTE O YAZI..
Yıllar önce, tarihe meraklı kadim dostum Alfred Screve -ki, Datça’nın Bruxerolles ile kardeş olmasını sağlayan kişidir- İsrail hakkında konuşurken: “100 yılı devirmeden devlet olunmaz ve İsrail’in 100. kuruluş yılını kutlayacağı kesin değil...” demişti.
Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti de henüz rüştünü kanıtlamadı ve dünkü gelişmeler, 711 yıldır Anadolu topraklarını mesken tutan Türklerin, cumhuriyetin 100. yılını hangi kimlik, nasıl bir devletle kutlayacaklarının pek de belli olmadığını ortaya koydu.
Dünya karışık. İran ya da İsrail yüzünden Orta Doğu’da patlayacak bir savaş, Türkiye’nin kilit noktası olduğu bölgeyi içine çekmekle kalmaz, uluslararası bir çatışma halini alabilir. Böyle bir olasılık göz önüne alındığında, kim batar, kim çıkar şimdiden bilinmez. Türkiye Cumhuriyeti de 100. yılına belki varır, belki varamaz. Ama varırsa, Türk ulusu olarak mı varır, Atatürk’ün kurduğu ilkelerin en azından hâlâ yasalarda yer aldığı bir cumhuriyet mi kutlanır... Yoksa İslami ümmetin içinde eriyip Araplaşmış bir halk ve Osmanlı’nın hilafet bayrağını kuşanıp Müslümanların önüne düşmüş bir ümmi cumhuriyet olarak mı, dünden beri soru askıda, bahis açık.
***
Dün yaşananlar ve yaşananlara ilişkin toplumsal tepkinin görüntüleri, Türkiye’de AKP tarafından başlatılan ulusal kimlik tartışmasının, beslendiği ya da yol açtığı sosyolojik ivmenin resmiydi. 20 yıldan beri yoğunluğu düşük, zararı yüksek bir iç savaşın, devlet ve karşıtları arasından 60 bin kişinin canına mal olduğu bu ülkede, Taksim meydanında PKK protesto edilmedi, devleti protesto etmek isteyenlerin de Taksim meydanında toplanmasına izin verilmedi. Zaten hiçbir insan hakları bilmem ne örgütü de insanları yollara döküp, salt “Türk ve Kürtlerin kardeşliği” ni vurgulamak, savaşa hayır demek ve barış istemek için bile toplamadı ya da toplayamadı Taksim meydanında, asla. Abdurrahman Dilipak’ın Türkleri ve Kürtleri “Hepimiz Müslümanız,” diye barışa çağırdığı bir konuşmasını hiç duymadık, Taksim meydanında.
Yalnız mayıs ayında 16 askerini şehit veren bu ülkede, kimse Taksim meydanına çıkıp “Her yer Türkiye” diye Kur’an okumadı, “Hepimiz insanız” diye bağırmadı. Ama üstelik İskenderun’da 6 denizcimizin karada şehit edildiği gün, “Her yer Filistin”, “Hepimiz Filistinliyiz” diye yer yerinden oynadı, Kur’an okundu, İsrail “Osmanlı tokadı”yla tehdit edildi, Taksim meydanında...
***
Bu ülkenin, okula yalın ayak giden, bazen okula gidebilmek için kilometrelerce yol yürüyen ve vardığı okulda sıcak bir soba bile bulamayan çocukların yaşadığı Doğu’suna, Güney Doğu’suna, hatta Orta Anadolu’suna bir kamyoncuk “insani yardım” göndermeyi düşünmeyenler, Gazze’ye “insani yardım” olsun diye üç gemi kaldırdılar.
Altı gemilik filonun -nedense- Türk bandıralı amiral gemisi, Mavi Marmara’ya binip Filistinlilerle dayanışmaya giden yüzlerce kara çarşaflı hanım, acaba hayatlarının bir gününü, sadece bir gününü, bir çocuk yuvasında, devlet korumasında tecavüze uğrayan öksüz yetimlere, sakat doğanlara, dayaktan sakat kalanlara ayırdılar mı? Bir huzurevindeki yaşlılara maddi yardımı bırakın, şefkat dağıttılar mı?
Yoksul Müslüman’a, -kulaklarımla duydum- “Allah ona vermek isteseydi, verirdi,” diye el uzatmayan bazı varsıl dindaşları, galiba Türk doğmuş olmayı da Allah’ın hikmetine bağlıyorlar. Aç yatan, yoksulluktan ya da toplumsal baskıdan intihar eden çocuk, kadın, erkek memleketlilerine ilgisiz kalırken, kuşkusuz Allah’ı değil, İsrail’i sorumlu tutabildikleri için Filistinli çocuklara, yoksullara pek cömertler, maşallah.
***
Her ne olursa olsun, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren filoya yaptığı saldırı ve ölümle sonuçlanan müdahalesi, hem uluslarası suç, hem de insanlık dışı bir tavırdır. Dünden öteye, İsrail’in kendi sonunu başlattığını, söyleyebiliriz. İsrail devletinin 100. yılını kutlayıp kutlayamayacağı, uzun süredir askıdaydı. Artık açık: Hayır, kutlayamayacak. Ve dün hızlanan çöküşünden, ancak kendi seçimlerini, kendi politikalarını sorumlu tutabilir.