Birkaç gündür bir yakınımın rahatsızlığından dolayı Seydişehir/Konya hastanelerine gidip geliyorum. Hastanelerin genel yapısı, sağlık sistemi vs. bu konulara hiç girmeyeceğim.
Benim dikkatimi çeken konu;“ bize ne oldu da bu kadar yoğun bir şekilde hastanelerle içi içeyiz?” ya da “bize neden bu yoğunlukta hasta oluyoruz?”
Sorularım haksız bir şekilde sorulan sorular mı sizce de? Hastanenin oto parkından başlayarak devam ediyor yoğunluklar. Sıra alma, poliklinik önlerindeki kalabalıklar, bekleme salonları, laboratuvarlar, acil girişleri, sonuç gösterme, muayene olabilme, ilaç yazdırma hulasa her yerde izdiham…
Bu durumu, hastane sitemi, sağlık sistemi gibi kavramlarla açıklamamız mümkün değildir. Bir bu kadar daha hastane yapsanız, değişen bir şey olmayacağını düşünüyorum.
Pekâlâ, bizi bu kadar hasta yapan konu nedir?
Bu kadar çok hastamız varsa eğer, bu milletin topyekûn hasta eden ve ortak kullandığı bir nesnenin bulunması gerekiyor…
Milletimizin vazgeçilmez ortak kullanım maddeleri, ekmek, su ve havadır.
Kapitalizmin dayatması ile maalesef; “insanı yaşat ki devlet yaşasın" desturumuz, "insanı hastalandır ki ilca satılsın, paralar hastanelere aksın, bize muhtaçlıkları hiç eksilmesin” durumuna dönüşüyor.
Önce ekmeğimizi bozdular. Sırası ile yiyip içtiklerimize müdahale ettiler, sonra, soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya müdahale ederek, damarlarımızda kan yerine mikrop dolaşmasını sağladılar.
Çok üret, çok sat… Çevre, doğa dolayısıyla insan ve canlı sağlığı hiç önemli değil. Yeter ki kapitalizmin çarkları çalışsın. “Üretim olsun, ucuz olsun “mantığı sürsün. Ama şimdi gerçekleri sanki görmeye başladık.
Gelişmiş (sömürgeci ) ülkelerin “gelişme” adı altında pompaladıkları sistemlerle fabrika ve sanayi dumanları, soluğumuz havaya, içtiğimiz suya, dokunduğumuz her şeye sirayet ediyor ve hastalanmamıza neden oluyor.
Evlerimize kadar giren endüstriyel malzemelerle, çocuklarımızın oyuncaklarına, çamaşırlarına kadar bize nüfuz ettiler…
Kimyasal madde üreticileri; denizlerimizi, tatlı su kaynaklarımızı, akarsularımızı, göllerimizi kirlettikleri gibi evlerimizin bahçesine dahi kimyasal atıkları bıraktılar.
Yediğimiz içtiğimiz besinlerin içine; koruyucular, kıvam arttırıcılar, parlatıcılar, ad vericiler, lezzet yükselticiler, sentetik/kimyasal maddeler katarak raf ömürlerini uzattılar, hasta ettiler.
Genetiği ile oynanmış besinleri daha çok yiyip içmeye başladık. Hormonlar, antibiyotikler, böcek ilaçları, daha besinlerin üretilme aşamasında iken yiyeceklerin içine karıştırılan maddelerin yaydığı hastalığı tedavi etmek için başka kimyasalları bize satmaya başladılar.
Onun için, biz hasta oluyoruz; kapitalizm para kazanıyor.
Bizler de gönüllü olarak bu sisteme köle oluyoruz