Özgürlük yolu, özgürlük heykeli, özgür kız.. Ne çok şey duyduk özgürlüğe dair.. Sahi kaç şarkı dinledik özgürlüğü anlatan? Peki bu kadar özgürlükten bahsederken ne demek özgürlük hiç düşündük mü, yoksa hepimizin ilk aklına gelen özgürlük tanımlaması kendimizi özgür hissettirmeye yetti mi? Peki neydi özgürlük ve sahiden özgür müydük?
‘’Özgürlük; herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu.’’ dediler, ‘’kimseyi rahatsız etmediğin müddetçe özgürsün’’ dediler. ‘’İstediğini yapabilmektir, dışarı çıkabilmektir, içinden geldiği gibi yaşayabilmektir’’ dediler. ‘’İnsanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu’’ dediler. Çok şey söylendi özgürlüğe dair de kimse kendinde aradı mı özgürlüğü? Yoksa kapıyı çarpıp çıkarken mi özgür hissettik kendimizi, kendimizi yollara vurunca mı özgür olduk? Özgür olmak ya da özgürlük neydi sahiden?
İnsanoğlu vazgeçebildiği kadar özgürdür aslında. Hani ‘şu olmadan yapamam’ derken ne kadar bağımlıysa, ‘o olmadan da yaparım’ derken o kadar özgür.. Bağımlılık herkese göre farklılık gösterir, herkes başka şeylere bağımlı olur. İşine bağımlıdır işkolik deriz, o kadar iş hayatının içindedir ki dünyanın döndüğünü, çocuğunun büyüdüğünü bile göremez. Alışveriş bağımlısıdır; almadan içi rahat etmez, almaktan vazgeçemez. Çocuğuna bağımlıdır; çocuğu evlilik çağına gelir evlenipte uzaklara gitmesine tahammül edemez. Ya bağımlılığının farkında değildir ya da vazgeçemez. Vazgeçemediği herşeyin esiri olduğunu bilmez mi insanoğlu? Bilir elbet ama bilir de iradesi yetmez. Yoksa kendine zarar verdiğini bile bile devam etmek akıl işi olmasa gerek.
Vazgeçemediğimiz herşeyin esiriyiz, bağımlı olduklarımız bizi parmağında oynatıyor da belki de biz farkında değiliz. Özgür geliriz dünyaya; şekere, telefona, insanlara bağımlılığımız yoktur. Sonra onlarca şeye bağımlı oluruz. ‘Şu olmadan yapamam, bu olmadan nefes alamam, o olmadan yaşayamam’ dediğimiz her bağımlılığı bu dünyadan giderken yine bırakmak zorunda kalırız. Yani; bu dünya da kendimizi bağımlılıklarımızla yorarız. Bizi zora sokan yine bizden başkası değilken bir de başkalarını suçlarız. Hani çocuğumuz ne istiyorsa yapıyoruz ve çocuğumuz ilk ‘hayır’ deyişimiz de bizi gitmekle tehdit ediyor ve bir an bile düşünmeden ‘tamam evladım hadi bu seferlikte yapalım yeter ki sen gitme’ diyoruz. Zararlı olduğunu hepimiz bildiği halde yiyip, içtiklerimiz oluyor. Doktorlar uyarırken ‘doktorcuğum ama bir tek bu alışkanlığım var, onu tüketirsem değil, onu tüketmezsem ölürüm ben niye anlamıyorsun?’ diyoruz. Doktorun anlamadığını zannederken biz bağımlı olduğumuzu anlayamıyoruz. Bu kadar bağımlılığın olduğu yerde mutsuzluğun sebebini de dışarıda arıyoruz. Çocuğumuzun bizi üzdüğünü düşünüyoruz, biz bağımlı olduğumuz için üzüldüğümüzü kabul etmiyoruz. Bizi aldatan, umursamayan insanlara bile tüm gururumuzu ayaklar altına alarak sahip çıkıyoruz. Neden kendimizi bu kadar mazlumlaştırıyoruz?
Kendi duvarlarımızı bizzat kendimiz örüyoruz, sonra da tırmalayıp duruyoruz . Kendimizi kafeslere kapatan da biziz, ayağımızda görünmez prangalarla dolaşan da.. . Halbu ki insanın bu dünya da özgür olması gerekiyor. Hiçbir şeyi olmadan dünyaya gelip de, hiçbir şeyi öbür tarafa götüremediği bu ömür de insanoğlunun ‘özgür’ yaşaması gerektiğinin en büyük işareti değil ise, nedir?
Uyan ey insanoğlu, farkına var. Bağlıyken özgür olamadığını anla. Bağımlılıklarının bir listesini yap, sonra tek tek nasıl özgürleşebileceğini planla. Unutma; sen vazgeçemesen de ölüm bir gün seni hepsinden vazgeçirecek nasıl olsa..
Özgürce yaşanılmış bir hayata sahip olmanız temennisiyle değerli okuyucularım, haftaya görüşmek üzere..