İlk ortaokula başladığım yılları hatırladım, amcam getirmişti beni Beyşehir’e. O gün benimle hiç önceki günlerde olmadığı kadar samimi olmuştu. Elimden tutmuş, önce yurt ve okul işlemlerimizi halletmiş, ondan sonra da bir restorana götürmüş ve beraber yemek yemiştik. Daha sonra ise bana çeşitli elbiseler almış ve beni yurda teslim ettikten sonra akşama doğru bırakıp gitmişti.
O ana kadar bana ilginç ve güzel gelen o küçük kent bir anda yabancılaşmış ve adeta beni hapsedivermişti. Belki de ne yaşadığımın tam farkında olamamıştım ve içime müthiş bir hüzün dolmuş, bana yatağım olarak gösterilen ranzanın üzerine oturmuş ve saatlerce oturduğum yerden kalkamamıştım. Birkaç gün ne konuşabilmiş ne de ağlayabilmiş, sadece içimdeki hüznü yaşıyor ve özlüyordum. Bana her veda o günleri hatırlatır, sessiz, sakin susarım ve düşünürüm… Belki saatlerce düşünürüm. İçimde dehlizler oluşur, oralardan ben çıkmaya çalışırım, bir sürü insan vardır yanımda, ama ben yine de yapayalnızımdır, mevsim fark etmez, ben üşürüm, titrerim, donar kalır bende zaman.
Fazla uzun zaman olmadığını biliyorum Memleket Gazetesi’ndeki yazı maceramıza başlayalı, onun için okurlarımız zaten benim yokluğumdan fazla etkilenmeyeceklerdir ,ama doğrusu ben bu vedadan etkileniyorum. Evet, bu bir veda yazısı; sizlere veda etmeden gidemezdim ve öyle yapıyorum, size veda ediyorum. Bir gün yolumuz bir yerlerde kesişir mi inanınız bilmiyorum. Kayahan, “Yolu sevgiden geçen herkesin yolu bir gün bir yerde kesişir” diyor, ne diyelim umalım, doğru söylüyor olsun.
Konya’da gazeteci milletinden olmak inanınız zor zanaattır. Bir kere okuyucu ya da televizyonda seyirci, radyoda dinleyici seni kolay kolay adam yerine koymaz. Çok acımasızca eleştirir, senin Ankara ya da İstanbul’da gazetecilik yapmadığının o da farkındadır, onun için hep şüpheyle bakar. Ama zannediyorum -biz ona kendini kanıtlamak diyoruz-, o süreci aşabilirsen sana güvenir ve bütün sorununda seni bulur, sevincinde de seninle ortak olur, galiba biraz da bunun içindir vedanın zor olması.
Nadir Nadi Hasan Cemal’e kişisel konularda yazı yazmamasını öğütlermiş ve hatta kendisinin ölümü ile ilgili haberin bile çok az tutulmasını öğütlemiş. Biz medya dünyasının insanları, gazeteci milleti, biliyorum ki çoktandır gelenekleri bırakmış durumdayız. Ama ben yine de Nadir Nadi’nin bu öğüdünü dikkate alacağım ve bir son yazı bile olsa bu yazının tamamını kişisel konulara ayırmayacağım. Üstat haklıydı, bu köşeler bizim değil, buralar milletindir ve onlara hizmet için vardır. Onun için gazeteci gibi davranıp yine de size vergi haftasından bahsetmek istiyorum, Konya 2005 yılında yaklaşık 750 milyon YTL vergi vermiş. Türkiye’de nüfus bakımından ilk dörde giren, toprak bakımından birinci olan bu şehir vergi söz konusu olunca ilk ona bile giremiyor ve Türkiye’nin vergi gelirinin yüzde 1’ini bile karşılamıyor. Evet, 1 katrilyon bile değil ve karşılama oranı yüzde 1 bile olmuyor. “Neden?” diye Vergi Dairesi Başkanlığımız’daki yetkililere sordum; yetkililer bu şehirde hala çok ciddi kayıtdışılığın olduğunu söylüyor. Hala mülk sahipleri kiralarını az gösterip devletin hakkını vermiyor, hala avukat gibi, doktor gibi meslek mensuplarından çok ciddi vergi kaçıranlar var. Tabii sanayimizin de hala büyük olmadığı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu vergi rakamıyla övünemeyiz, bu vergi rakamları ile Konya bir sanayi kenti olduğunu iddia edemez. Vergi namustur, vergi bağımsızlıktır. Bunları görmek zorundayız, herkes alışveriş yaparken mutlaka fişini almalıdır, mutlaka herkes vergisini ödemelidir.
Toplum olarak biz sorumluluklarımızı bilmeden sadece başkalarına küfrederek bir yere varamayız, varmak istediğimiz yol eğer huzur ise o birilerine küfrederek değil sorumluluklarımızı bilerek oluşturulur. Bir toplumda hala kayıtdışı yüzde 20’lerin üzerindeyse ve hala insanlar dürüst bir şekilde devletine vergisini ödemekte tereddüt ediyorsa o toplumun sıkıntı çekmesi ve dışarılara bağımlı bir hale gelmesi normaldir. Bence çocuklarımız için, Türkiye’nin bağımsızlığı için, mutlak surette verginin kaçırılmaması gerekiyor. Hiçbir gerekçe bizim dürüst olmamızı engelleyecek bir eyleme girmemize neden olamaz. Biz dürüst olmayı başaramadığımız sürece ülke dışarı bağımlı olur, bizi iyi insanlar yönetmez ve daha da kötüsü Allah korusun yarın birileri ülkemize, namusumuza, dinimize kast etmeye başlarlar. Büyük devletimiz olmadan biz büyük olamayız ve biz dürüst olmadan da bu devleti oluşturan insanlar biz olduğumuz için devletimiz büyüyemez.
Evet, bu bir veda yazısı, tekrar gazete yazılarıyla buluşabilir miyiz bilmiyorum? Bildiğim size veda bana zor geliyor. Bütün okuyucularımız, kalın sağlıcakla; ben Memleket’te sevgi, saygıdan başka hiçbir şey görmedim. Memleket ailesine de saygı ve sevgiyle veda ediyorum. Sağlıcakla kalınız.