Veda Hutbesindeki evrensel mesajları yeniden okumak
Yüce Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed s.a.v. peygamber olarak görevlendirildiğinde, insanlık cahiliyyenin en karanlık ve en koyu günlerini yaşıyordu. Yeryüzünün ilk mabedi Ka’be’nin etrafında yaşayan insanlar bile ahlakî bakımdan çürümenin içerisinde yüzüyordu. Neredeyse insan sayısınca putların yanında, içki, kumar, zina, zulüm kol geziyordu dünyanın hemen her yanında. İnsanlar kölelik sistemi ile birbirlerini sömürüyordu. Daha dünyaya gelişinden itibaren kadına karşı çıkılıyor, doğan kız çocukları namusumuza leke sürer endişesiyle yahut soframızda fazla bir el düşüncesiyle katlediliyordu.
İşte Peygamberimiz böyle bir ortamda peygamberlik görevine başladı. Etrafındaki bunca olumsuzluklara rağmen, asla ümitsiz olmadı, yılgınlık göstermedi. Allah’tan aldığı güçle, O’nun mesajını insanlara ulaştırmaya devam etti. Çok büyük tepkiler aldı. Sözlü sataşmalar, fiilî ağır işkence ve baskılara dönüştü. O kadar ki Mekke, Peygamberimiz ve bir avuç Müslüman için yaşanılmaz oldu. Ama Allah’ın davasından taviz vermek yoktu, yılgınlık göstermek olamazdı, davadan dönmek asla düşünülemezdi.
Bir kadın, bir çocuk ve bir köle ile oluşmaya başlayan tevhid halkası günbegün büyümeye başladı. Sayıları bini bulmayan Mekke Müslümanlarının imanı, Mekke’ye sığmaz olmuştu. Önce Habeşistan’a taştı sonra Medine’ye.
İşte rakamlarla Tevhid mücadelesinin kısa özeti: Peygamberliğin ilk yılından itibaren var olan namaz ibadetinin ilk günlerdeki cemaati, Peygamberle beraber beş kişi idi. Sevgili eşi Hz. Hatice, amcaoğlu Hz. Ali, kölelerden Hz. Zeyd, ve arkadaşı Hz. Ebu Bekir.
Peygamberliğin V. yılında gerçekleşen I. Habeşistan hicretine 12, bir sonraki yıldaki II. Habeşistan hicretine 130 kadar kişi katılmıştı.
Hz. Ömer’in Müslüman olduğu peygamberliğin VI. yılında kırk kadar Müslüman ile Ka’be’de açıktan namaz kılmıştı Müslümanlar. On üç yıllık Mekke Döneminde Müslüman olanların sayısı beş yüzü bulmuyordu. Sayıca az, fakat keyfiyette çok olan bu müminler grubu Altın Çağın çekirdeğini oluşturacaktı.
Peygamberliğin XI. yılında gerçekleşen I. Akabe beyati, Medine’den gelen altı kişi, iki yıl sonra yapılan II. Akabe Beyati on iki kişi, Peygamberliğin XIII. yılında gerçekleşen III. Akabe Beyati ise ikisi kadın 75 kişi ile yapılmıştı.
Medine’ye teşrif ettiği sene yapılan nüfus sayımında, on binden fazla nüfusu olan Medine’de 1500 kadar müslümanın var olduğu tespit edilmişti. Yine aynı yıl Peygamberimiz, hicret eden 186 Mekkeli aileyi aynı sayıdaki Medineli Müslüman aile ile kardeş yapmıştı.
Peygamberimiz Medine’de Ebu Eyyub’un evinde kalırken bir gün 180 kişi gelip yemek yemiş ve peygamberimize beyat etmiştir. Daha sonraları peygamberimize beyat eden 343 hanımın ismi kaynaklarımızda yer almıştır.
Hicretin II. Yılında yapılan Bedir savaşına 313 kişi, üçüncü yılda yapılan Uhud savaşına 1000 kişi, sekizinci yılda gerçekleştirilen Mekke Fethine on bin kişi katılmıştı. Peygamberimiz, vefat edeceği sene yaptığı Veda haccında 140 bin kişilik bir insan seline hitap etmişti.
Birer birer kişilerin Müslüman olmasıyla başlayan tevhid ordusu yirmi yıl sonra yüz binlere ulaştı. Artık ayrılık günü yaklaşmıştı. Zira Son Peygamber, görevini layıkıyla yerine getirmişti. Yeryüzünün merkezi şehirlerin anası Mekke, putlardan ve şirkten arınarak mükerrem şehir olmuş, Medine dünyayı aydınlatan münevver şehir haline gelmiş, dünyanın dört bir yanına gönderilen davet mektupları ile insanlık tevhidden haberdar olmuştu.
Tarih bile, Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığı günkü haline dönmüştü. Büyük ölçüde insanlık da yaratılışına, aslına, fıtrata dönmüştü.
Gün, büyük hac günü; yer, insanlığın atası Âdem ile Havva’nın buluştukları Arafat meydanı, aylardan Zilhicce, günlerden Arafe idi. Yüz bini aşkın insan seli, son peygamberin yapacağı tarihi konuşmayı dinlemek için büyük miting alanında toplanmıştı. Her şey hazırdı, Son Elçi devesinin üzerinde, Arafat kürsüsüne çıkmış, mübarek sesinin insanlara ulaştırılması için gür sesli tellallar yerini almış, kâinat nefesini tutmuş Onu dinliyordu.
Konuşulanlar yirmi üç yılın özeti gibiydi. Her cümle, tevhid binasının temeline konulan kutsal taşlar mesabesineydi. Son Peygamberin yüreğinden kopup gelen cümleler, kulaklardan yüreklere iniyordu. Veda gözyaşları gerçekleri ıslatıyor ve onları pekiştiriyordu. O güne kadar uğruna dökülen şehid kanları gibi, akan yaşlar da Tevhid ağacının gürleşip Kıyamete kadar meyve vermesi için onu suluyordu. Evet, sanki Peygamberimiz bugün de ilk vahye muhatap olup peygamberlikle görevlendirildiği gün gibi kırk yaşında, ümmetinin başında, tüm insanlığı tevhide çağırmaya, onlara seslenmeye devam ediyor. Gönül alıcılarını ona çevirip kulak verenlere ne mutlu!