Denilir ki; “VEFA” arkada bıraktığını ve giderken yaktığını; yabana atmamaktır.. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere ve hayallere ihaneti katmamaktır… Özetle “Vefa; ‘Has’ların vasfıdır, -Unutmak ise ‘Ham’ların vasfı.”
Evet; şuan bu satırları okurken birçoğunuz eminim şöyle derinlere ve maziye dalıp gidiyorsunuzdur. En azından ben yazarken bile dalıp dalıp gidiyorum iç dünyama ve yargılıyorum kendi kendimi. Geçmişimde acaba bilerek yada bilmeyerek; kaç dostum dediğim insana vefasızlık yaptım, vefasız çıktım arkasından vurdum, ihanet ettim, kalleşlik ve kahpelik yaptığım hiç oldumu acaba… mazimi gözümün önünden bir film şeridi gibi geçirdim. Ve sonuç olarak, vicdanen öylesine rahat ve huzur doluyum ki bu konuda kendimi şanslı sayıyorum.
Bir insan kendine sorduğu –Ben Vefalı bir dost muyum? sorusuna “Ama ben bilerek ve isteyerek kimseye vefasızlık yapmadım ki” ifadesini kullanmak zorunda kalıyorsa; o kişi gerçek anlamda vefalı değildir. Çünkü gerçek dost ve vefalılık, bilmeyerek dahi olsa ‘dost’ dediğin ve ‘adam’ yerine koyduğun insanı, var oldukça ve hatta ölümünden sonra dahi ebediyen dost ve adam bilmektir. Bir dönem iyi bir dost, bir zaman şöyle böyle tavır takınmak, olsa olsa şahsiyetsiz ve omurgasız duruşsuz kişiliklerin işidir.
Toplumumuzdaki bireylere teker teker sorduğumuzda yaklaşık %90’ından aynı cevabı alıyoruz. –Siz vefalı bir dost musun? Sorusuna, istisnasız herkes ‘Evet’ cevabını verirken, yine aynı insanlarımız –Sizin etrafınızdakiler size karşı dost ve vefalı mı? Sorusuna ise ‘Hayır’ cevabı net bir şekilde ifade edilmekte. Öyleyse toplumumuzda bu anlamada bir çelişki söz konusudur. Öyle ya; madem fert fert hepimiz kendimize göre vefalı isek, niye karşımızdakiler bizi vefalı olarak görmüyor?
İşte bütün mesele burada ve çözümünü de burada aramalıyız. O sorunumuzun adı da “Anlatamama, yada kendimiz ifade edememe sorunu” fakat yine kendi kendimize bu sorunu adını koyarken bile işin kolayına kaçıyor ve “ Anlaşılamama ve anlamak istenmeme sorunu” diyerek, suçu karşımızdakilere atıyoruz. Yani kimsenin bizi anlama mecburiyeti ve hevesi yoktur. Kişinin kendini anlatmak ve anlaşılır olmak mecburiyeti vardır. Bu ifadeyi tamamlaması açısından birde şu güzel sözü aktarmak istiyorum. “Sizin ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz anlam taşır”
Kısacası ve sözün özü odur ki; şu üçü geçmiş dört günlük dünyada, illaki kendi kabuğumuzda anlaşılmayı beklemeyi ve vefalı dostları bekleyeceğimize, şöyle silkelenip ayağa kalkıp, kendimizi olduğumuz gibi anlatmayı ve öncelikle biz kendimizi diğerlerine vefalı olmaya zorlasak.. ne kaybederiz ki. Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz. En kalıcı olacak olan ise bugün değil yarın arkamızdan nasıl konuşulacağıdır.
ADAM GİBİ**************************
Giden mi suçludur, her zaman
Aslında kalandır, terk eden
Gidende bu yüzden gitmiştir zaten
******************HİKMETLİ SÖZLER