Haber mynet’e bakarken bir haber dikkatimi çekti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül “Biz Türkiye’nin WASP’larıyız” demiş. Dese ne olur demeyin. WASP’ın manasını öğrenince dudağınız uçuklar da ondan. Amerika’ya Başkan olmanın ilk şartıdır WASP. W (Beyaz), AS (AngloSakson), P (Protestan). Açılımı da böyle. Amerika’da bu kuralı tek delen başkan Kennedy. Katolik. Biliyorsunuz o da fazla ömürlü olmadı. Seçilmesinin gerekçeleri vardı, öldürülmesinin de.
Haberin devamında bazı açıklamalar var. “WASP, White Anglo Saxon Protestan (Beyaz Anglo Sakson Protestan) demek ve ABD tarihinin her döneminde ipleri elinde tutan belli bir kesimi ifade etmek için kullanılır. WASP'ların içinde Güneyli köle sahipleri de vardır, Kuzey'deki sanayi babaları da. Bu kitlenin alt sınıflardaki ideolojik ortağı da Redneck denen 'masum Ku Klux Klan üyesi' şeklinde kişileştirilebilecek kesimdir. İçerdiği kelimelerden de anlaşılacağı gibi WASP, kendi kimliğini renk, soy ve din ırkçılığı üzerinden tarif eder. Klasik WASP tanımına uyan bir örnek olarak Baba-Oğul Bush'ları verebiliriz. Pek matah bir tanım değil anlayacağınız. Birkaç yıldır, WASP kelimesinin Türkiye kültüründeki karşılığı olarak Beyaz Türk tanımını kullananlar var, ama Abdullah Gül'ün açıklaması Beyaz Türk'ün içermediği bazı değerleri de hatırlatması açısından pek manidar.”
Türk Basın Edebiyatı’na Serdar Turgut tarafından armağan edilen bir tanımlama var. Beyaz Türkler. Serdar Turgut bu kelimeyi daha ziyade aslen Türk olan, ama din olarak sonradan İslam’ı kabul etmiş veya iddiaya göre kabul etmiş gibi görünenler için kullanıyor. Efendi kitabını okursanız kitabın tüm içeriğinin bu olduğunu anlarsınız. Onlar Beyaz olunca biz de anlaşılan zenci Türkler’den oluyoruz tabii. O zaman da şayet haber sitesi yanlış yazmamışsa bu haberle, Müslüman mahallesinde nasıl gizlice salyangoz satıldığını anlarsınız.
Son birkaç yılın haberlerine ve yazılan kitaplarına bakacak olursanız en fazla mesai harcanan konunun dönmeler ve dönmelik üzerine olduğunu anlarsınız. Bu sadece bizde değil. Tüm dünyada böyle. Amerika’da web sitesi sayısının milyonlara ulaştığı yazılıyor. Biz de hem İslam’ın hoşgörüsünden hem de çekinildiğinden pek fazla yazı ve site bulamazsınız. En cesur çıkış da Ilgaz Doğru tarafından yapıldı ve kendi aile kütüğünü anlatan “Ben bir Selanikli’yim” diye kitap yazdı. Genelde dünyadan bihaber yaşayan toplumda bir şeyler açıklanmışçasına hareketlenme oldu. Bu arada sürekli yazılarıyla bunu gündemde tutan Yalçın Küçük de unutulmamalı.
Saadet Partisi seçimlerde kaybedip geri çekilince meydanda fikri planda temsil edecek yeni bir oluşum gerekti. Eski partililer ve diğer partilerde dikiş tutturamayanlar hemen yeni kurulan ve iktidar adayı partiye koştular. Gerçi ortada paylaşılacak çok fazla nimet yoktu, öncekiler pastayı bir güzel paylaşmışlardı. Gün doğmadan neler doğar mantığı siyasette her zaman geçerlidir. Demirel “Dün dündür, bugün bugün” dememiş miydi? İşte bu çerçevede bazı Saadet Partililer de gömlek değiştirerek AKePe’ye geçtiler. Gömlek tartışması uzun zamandır sürüyor. Ama Abdullah Gül’ün yanlış benzetmesi yeni giyilen beyaz gömleğin de vasfının tartışılmaya başlanacağını gösteriyor. Varlığın tartışılmasından daha tehlikeli olan da vasfının tartışılması değil mi?.
Sayın Bakan bu benzetmeyi “Biz artık bu ülkede sürekli olarak iktidarı elinde tutan güç olmayı başaracak ve tıpkı Amerika’daki gibi sürekli iktidarda kalacağız” diye açıklayacak olursa anlaşılabilir. Üstelik yanlış da olsa. Onlardan çok daha güçlü olan Menderes, Demirel, Özal bile iki seçimden fazla dayanamadılar. Ama yok “Biz bu sayede ayakta duracağız, aman bize destek olun, biz böyleyiz” demek anlamında kullanmışsa bu laf daha çok su kaldırır. AB konusundaki ısrarın bir göstergesi olarak “Biz siyah Türk değiliz” anlamında kullandıysa, ne yapalım sağlık olsun.
İşte bu noktada üzerinde durulması gereken bir başka konu daha ortaya çıkıyor. Hatırlar mısınız bir ulusal basın yazarı, zannedersem Mine Kırıkkanat’tı, bir yazısında milleti aşağılar tarzda kara çarşaflardan ve kıllı vücutlardan bahseden bir yazı yazmıştı. O zaman gereken tepkiyi almış ama pek etkilenmemişti. Çünkü beyaz olmak, olmayanlara her türlü hakaret hakkını veriyordu da ondan.
Türk Usûlü Başarı kitabının yazarı Mümin Sekman’a göre Beyaz Türk, seçkin ve seçkinci, varlıklı, kültürlü, batı değerlerine göre yaşayan kişileri anlatıyor. Sekman’ın sınıf kategorisinde Siyah ve Gri Türkler tabiri de var. Siyah Türk, Beyaz Türk’ün aksine kanaatkâr, nispeten yoksul, milliyetçi, muhafazakâr değerlere göre yaşayanları içine alıyor. Gri Türk ise, Siyah Türk olarak doğmuş, fakat Beyaz Türk sınıfına da yükselememiş grubu anlatıyor.
Kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman’ın da altını çizdiği gibi Türkiye’de yeni bir pazar oluşmaya başlamıştı son yıllarda. Türk’e Türk propagandası yapmak ve Türk’e Türk’ü aşağılamak. Sekman, ilk gruba milliyetçilerin, ikinci gruba ise elitlerin girdiğini ve her ikisinin de “alıcısı” ve ekonomisinin oluşmuş olduğunu belirtiyordu. Sekman, özellikle Türk’e Türk’ü aşağılamayla ilgili ince bir detaya daha vurgu yapıyordu: “Türk, özünden uzaklaştıkça yükselebiliyor. Bir başka deyimle yükselmen için hafiflemen gerekiyor. Geleneksel değerlerine sahip olup ağır adam olduğun zaman yükseltmiyorlar.” Ne kadar dikkate değer değil mi?
Eğer WASP lafının altında yatan özünden uzaklaşmak ise, vah Türkiye’min başına geleceklere.