Sesini duyabildiğim hafif bir rüzgâr esiyor dışarıda. Hava soğuk.
Sanki kıştan kalan günler.
Düşünüyorum, hızlı adımlarla yürüyen ve muhtemelen üşüyen insanlar var manzaramda. Her soğuk kışın ardından bir baharın geldiği düşüyor gördüklerimin arkasından aklıma. Her şeyin hep bir sonrası…
Gündüzün geceye, gecenin güne çıkması. Hüzünlerin sevinçlere dönmesi… Kara günün kararıp kalmaması…
Şu günlerde “carpe diem”i hissedemiyorum. Demek istediğim, anı yaşayamıyorum. Hep “Bunun bir arkasından ne gelecek” diye düşünme hastalığına yakalandım. Yani yakalanmadıysam da yakındır yakalanırım.
Zira sürekli bir şeyleri düşünmekten şu anı kaçırıyorum. Muhtemelen yaşayamadığım her an için pişman olacağım ilerde. Oysa banane sonrasından. Şu anı niye kaçırıyorsun? Şu andan daha kıymetli ne var ki? Düşündün diye gelecek mi güzelleşecek. Ya da düşündün diye geçmiş mi düzelecek? Ne olacak ki?
Eleştiri de iyi olduğum kesin ama okuduğunuz üzere; özeleştiri konusunda da fena değilimdir.
Sonrasını bir tarafa bırakıp şimdiyi dibine kadar yaşamak lazım geliyor. Yapabileceğimden değil ama en azından bunları kendime bir kere de sizin huzurunuzda telkin etmiş olayım.
“Ömür dediğin bir gündür o da bu gündür” diye bir söz var mıydı? Yoktu belki de bilemiyorum. Sesli düşünüyorum bu sırada dökülüyor harfler. Bu sözün olup olmaması bir yana, eğer var olduğunu kabul edersek, doğru olduğunu da söylemek lazım. Aslında allayıp pullayıp dert anlatmaya gerek yok. Dün geldi geçti, yarın meçhuldür. Kıymeti bilinmesi gerekilen bugündür.
Hz. Pir’in dediği gibi, “Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım!”
Kendime Not: Ya sonra? demekten vazgeç.
Bugüne sarıl ve hiçbir anı boşa geçirme.
Bütün duygularını özgür bırak, yaşa.
Bugün gidecek ve asla geri gelmeyecek. Tıpkı biraz önce geçen küçük çocuğun geçip gitmesi gibi… Döndürülemez zamanlar…
Kıymetini bil. Endişeyi bırak. Anı yaşa.
Güzel günler göreceğiz. Güneşli günler. Buna da inan.
Güzel günler gelmez ise biz ona doğru yürüyeceğiz.
Sağlıcakla.