Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!...
Allah’ın güzel isimlerinden biridir bu. Bu ismi yukarıya otuz üç kez yazdım. Okudunuz mu, okur musunuz; yoksa bir bakışta ne olduğunu anlayıp geçer misiniz, bilmem. Bu güzel ismin “dost, seven, sevilen, muhip” gibi bir anlamı olduğunu bilenleriniz vardır şüphesiz. Onlar “vedad” ile “meveddet”i de hatırlayabilirler.
Cenab-ı Hakk’ın yaygın olarak bilinen ve tesbihat içinde zikredilen doksan dokuz isminden biri olan Vedûd’u bugün burada anışımın sebebi, geçen cumartesi akşamı katıldığım bir dohbettir.
30 Eylül 2006 Cumartesi akşamı teravih namazından sonra, TYB Konya Şubesinin bahçesinde Dr. F. Asiye Şenat Kazancı Hanımefendi, “Bir tefsir Kaynağı Olarak Mesnevî”yi anlattı. Nuri Şimşekler hocanın düzenlediği program, Mevlânâ Celâleddin Rûmî hazretlerinin 799. doğum yıldönümünü de hatırlattı. O akşam orada Esin Çelebi hanımefendiyi, Selâhaddin Hidayetoğlu beyefendiyi görmek beni hiç şaşırtmadı. Hz. Pîr’e ilişkin bir etkinlik olur da, onlar katılmaz mı hiç?
Asiye Hanım, konunun teknik ayrıntılarından ziyade özünü yansıtan, özlü ve çok lezzetli bir konuşma yaptı. Birbirine zıt görünen vasıfları kendisinde toplamak bakımından Allah ile insan arasındaki benzerliği hatırlattı. Dinin iman, ibadet ve ahlâk cephelerinin birbirinden ayrılamayacağını söyledi. İmanın ve özellikle ibadetlerin öne çıkarılmasına karşılık, ahlâkın ihmal edildiğini vurguladı. İbadetler çevresinde hesap yapmanın, çetele tutmanın gülünç olabileceğini sezdirdi. Ölümün tadılan, zevk veren bir gerçeklik olması gerektiğini anlatırken “Ölesiniz gelir!” demesi, ölüm gecesini “düğün gecesi” sayan zâtın hâline pek uygun düştü. Mecazî aşk ile hakiki aşk arasında aşılmaz duvarlar olmak şöyle dursun, bunların birbirine açık ve destekçi oluşlarına dikkat çekti. Aşkı ve hâllerini, müstesna ve seçkin kullara mahsus sanıp kaytarmaya çalışmanın pek de dürüstçe bir davranış olmadığını ihsas etti. Bütün bunlar ve benzeri hususlar, üzerinde uzun uzun durulabilecek ve bir yığın suçlama, eleştirme, yargılama ve mahkûm etme işine kolayca fırsat verecek hususlar olmasına rağmen, konuşmacı, işaret etmek, dikkat çekmek, şefkatli ve bazen ironik ihtarlarda bulunmakla yetindi.
Masalarda kuru pasta, içecek filân vardı. Program bittiğinde onlar bitmemişti. Sanki böyle kandırıcı ve doyurucu bir sohbetten sonra, yemeye içmeye hâcet kalmamıştı.
Yâ Vedûd! Yâ Vedûd! Yâ Vedûd!