Yaz ayları biterken ufak ufak başlayan ve kasım ayı boyunca abartılı bir hal alan fiyat artışlarında gelinen son nokta; iğneden ipliğe her şey pahalandı. Maliyeti yüzde 20 veya 30 artan kimi ürünlerin satış fiyatı yüzde 70’lere hatta yüzde 100’lere varan artışlarla sonuçlandı…
Sebep olarak dolar gösterildi, ama doların sebep olacağı zamlar ileride yansıyacak. Bu zamlar, yıllardır karlılığı düşen ve yutkunarak şükürle yoluna devam eden küçük büyük tüm esnaf için bir fırsata dönüştü. Üç yıldır fiyatı değişmeyen bir mal dolar yüzde kırk arttı diye iki katına çıkamaz! Geçmiş yıllarda düşen kar yüzdelerini tekrar eski haline güncelleyen bir hal bu…
Birkaç sene evvel restoran işletmeciliği yaparken biz 180 gr adana köftesini 18 TL’ye satarken başka bir mekanda 140 gr adana köftesinin 34 TL olduğunu öğrendiğimde şok olmuştum. Ya biz maliyet hesaplaması bilmiyorduk ya da diğer işletme fena kar ediyordu! Garip olan şuydu ki o mekan bizden iyi iş yapıyor ve dolup dolup boşalıyordu. İnsanımız bizim onları düşündüğümüz için hesaplı satmamızı kalitesizliğe yorabiliyordu. Gerçekte biz biliyoruz ki kalite olarak refikimizden daha iyisini yapıyorduk…
Birkaç gün önce meşhur bir fırına girip yağ somunu siparişi verdim ve başında bekleyip yapım sürecini izledim. Tahminen 150 gram hamur, 60-70 gr küflü peynir ve 25-30 gr tereyağı kullanıldı. Paketim hazır olunca da borcumuzun ne kadar olduğunu sordum, “20 TL” dedi kasaya da bakan kürekçi arkadaş. Niye bu kadar pahalandığını sorduğumda “peynire ne kadar zam geldi biliyon mu abi?” dedi. Biliyorum peynirin ne kadar pahalandığını ama yine de bu kadar olmamalı dedim. Evet peynir pahalanmıştı, tereyağı pahalanmıştı, un da pahalandı, ama birim maliyete bu kadar yansımaz be kardeşim. Maliyete binen tüm bu pahalılık 1-2 TL ilave edilerek bertaraf edilebilecekken fırsat bu fırsat denilerek satış fiyatını yukarıya düzlemek fırsatçılıktır!
3 ay evvel 100 bin TL’ye satın aldığı arabayı bugün 180 bin TL’ye satmaya kalkan adam da hayatın çok pahalandığından dem vuruyor. Kiracısı istediği fiyatı vermediği için onun çıkmasını isteyen ev sahibi de evini iki katına kiraya vermek için ellerini ovuştururken zamlardan şikayet ediyor. Herkes elinde ne varsa onu kendince yukarıya doğru fiyatlandırırken başkasına kızıyor. Durup bir düşünsek, aslında enflasyonlu günleri özlemişiz. Her şeyin fiyatı düzenli olarak mütemadiyen artardı bir vakitler.
Evet maaşla geçinmeye çalışanlar için, emekliler için hayat biraz daha zorlaştı, ama dünyanın her tarafını kasıp kavuran bir küresel enflasyon varken, ülkenin geçtiği ekonomik darboğazı göre göre katkıda bulunmak yerine bağırıp çağırmak olmaz!
Şuanda yaşadığımız bir kriz değil, yüksek enflasyondur. Hep beraber yaşıyoruz ve hep beraber çıkacağız bu darboğazdan inşallah..
...
1960’larda Hindistan’da büyük bir ekonomik kriz yaşanır. Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları hiç görülmemiş bir şekilde artar. Eşyalardaki pahalılık artık halkın dayanamayacağı bir duruma gelir..
Halk, büyük âlim Hayatüssahabe isimli kitabın müellifi Muhammed Yusuf Kandehlevî’nin yanına gelip bu durumu şikayet ederek pahalılıktan ve fiyat artışından yakınır. Ondan bu duruma karşı ne yapmaları gerektiğini sorarlar.
Kandehlevî onlara şu önemli nasihati yapar ve derki:
İnsanlar ve eşyalar Allah katında iki elin iki terazisinin kefesi gibidir. Eğer Allah katında insanın değeri artarsa eşyanın değeri düşer ve fiyatlar ucuzlar ama eğer Allah katında insanın değeri düşerse eşyanın değeri artar ve fiyatlar yükselip pahalılık olur. Siz Allah katındaki değerinizi yükseltmeye bakın ki böylece insanın değeri yükselsin ve eşyanın değeri azalıp fiyatlar düşsün.
Sonra halka dönüp şu Ayeti bu söylediğine delil olarak okur: Eğer o şehirlerin halkı (hakkıyla) iman edip takva sahibi olsalardı muhakkak onlar üzerine gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık... Araf Suresi/96