Bir gün tüccarın deposundaki yağ kavanozlarından biri açık kalmış. Evin kedisi de bu firsatı kaçırmadan kafasını şişeye sokuvermiş. Kafasını kavanoza sokmuş sokmasına ama bir daha da çıkaramamış.
Telaşa kapılan kedinin çıkardığı gürültüyü ve yakaran miyavlamaları duyan dükkan sahipleri kediyi kurtarmaya çalışmış, ama gayretleri nafileymiş. Kavanoz kedinin kafasından çıkmıyormuş.
Sonunda kediyi kurtarmak için kavanozu kırmaya karar vermişler. Ama kavanozun ağzı kedinin boynunda bir bilezik gibi kalmış. Kavanozdan kurtulan kedi tarlalara doğru koşmaya başlamış.
Kendilerine doğru koşan kediyi gören fareler kaçışmaya başlamış. Kedi onlara şöyle seslenmiş:
"Benden kaçmayın! Ben size zarar vermem! Size dokunmayacağıma dair yemin ettim. Bakın boynuma da bu yeminin simgesi olarak bilezik taktım. Yakınıma gelin size anlatayım."
Kediye inanan tarla fareleri kedinin etrafında toplanmış. 0 da farelere neden onlara dokunmayacağı, neden yemin ettiği üzerine bir sürü yalan uydurmuş.
Sonra da fareler artık yuvalarına dönerken kaşla göz arasında en arkadakini yakalayıvermiş. Kedinin oyunu böyIe sürmüş gitmiş. Her gün farelere ahlaklı konuşmalar yapmış, farelerin inancını geliştirmiş, ama ardından kimseye fark ettirmeden onlardan birini midesine indirmiş.
Fare halkı araında iki bilge fare de varmış: Udno'yla Maniko. Her ikisi de çok sevilir ve sayılırmış. Hatta bir sene önce fare halkının neredeyse yok olacağı o kıtlık günlerinde Udno ve Maniko'nun yıllardır biriktirdiği buğday taneleriyle kurtulmuşlarmış. Bir gün fareler Udno'yu aralarında göremeyince merak etmişler.
Udno ertesi gün de ortaya çıkmamış. Tahmin ettiğiniz gibi kediye kurban gitmiş, ama fareler daha bunu bilmiyormuş. Üçüncü gün de Udno ortaya çıkmayınca fareler kendi aralannda sayım yapmış.
Bir de ne görsünler: Aralarında 100 fare eksikmiş. Tabii bu işin hınzır kedinin eseri olduğunu hemen anlamışlar. Bir daha da kedinin yanına yaklaşmamışlar.