Ihlamur kokan kadın, gidişinden bu yana üç yıl geçti. Her şeyde bir iz var senden. Cemrelerde bile…
*
Cemreleri yalnız saydım üç yıldır, bıkmadım. Sudayken cemre, yanındaydım. Toprak kokuyordun… Gülmeyen bir gül, yaban otları. Dokunamadım bile. Bir şeyler sordum, sustun! Susmam gerekiyordu demek.
*
Ihlamur ağacı altında edilen sohbetler, içilen karanfilli ıhlamurlar.
Üç yıldır böyle geçmekte Üçler’de cemreler. Bahar gelir, seni ararım sonra yazın sıcağında unutmaya veririm. Bir şiir dolanır zihnime… “bir Yâsin, bir cemre…”
***
İkinci Cemre
gün batar
kuşlar dönerdi
seherler
adama namaz kıldıran ihtişamını yitirdi
artık ne gün batıyor ne kuşlar dönüyor
akşam ile yatsı arası
eğer erirse
kar ilkin damlarda erirdi
sahurlar olurdu
iftarlar eskiden
orucu inanmayana tutturan
inanmasa da insan
bu iftar
bu sahur inanılası bir şeydi
cemreler düşerdi eskiden
bir yâsin bir cemre
bir cemre bir çocuk düşerdi
zemheri vardı
kırk gün
mart dokuzu
kocakarı fırtınası
cemreler düşerdi eskiden,
bir yâsin bir cemre
bir cemre bir çocuk düşerdi
'zahmeti' derdi anam
kırk gün de bu cem'an
gül açardı ardından
üç bin yılın cemresi düştü
teki benim olmayan
bir daha düşerse
/çocukken inandığım gibi/
gökten bağrıma bir kor
düşse düşse düşecek
/Bütün cemreler düştü mü çocuklar/
(Murat Kapkıner)