Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, yargıda son dönemde yaşanan tahliyelere dikkat çekerek ByLockcuların yargıda kadrolaştığını iddia etti. Sosyal medyadan Güngör'ün yazısını paylaşan İsmail Saymaz ise asıl kadrolaşmayı Hakyol'cuların yaptığını iddia etti
Yargıda tehlikenin farkında mısınız
Birkaç gündür yargıda işler iyice tuhaflaştı!
FETÖ'nün azılı elemanlarını bir mahkeme serbest bırakıyor, diğeri yeniden tutukluyor. Örgütün para kaynağı olarak bilinen holdinglerle ilgili akıl almaz kararlar çıkıyor. Ankesör soruşturmasına takılan hakim ve savcılarla ilgili Yargıtay'ın sesi çıkmıyor.
Bunlar kamuoyu önünde cereyan edenler… Bir de işin mutfağında olan biten var.
Hatırlarsanız, 17-25 Aralık'ta FETÖ'nün kumpas davalarıyla hükümeti devirme planı suya düşünce yargıda ciddi bir temizlik harekâtı başlatıldı. HSYK'yı FETÖ'den temizlemek için muhafazakârlar, sosyal demokratlar ve ülkücüler birlik olup 'Yargıda Birlik Platformu' kurdu.
15 Temmuz'daki hain darbeden sonra bir kısım FETÖ'cüler ihraç edildi. Bir süre sonra FETÖ'den boşalan koltuklara başka gruplar oturdu. O'cular, bu'cular ünvanlı görevlere getirildi. Yargıdaki atamaların yapıldığı il başsavcılıkları, komisyon başkanlıkları, daire başkanlıkları, mahkeme başkanlıklarının neredeyse yüzde 80'i bu grupların eline geçti. Hakim ve savcı adaylarının yetiştiği Türkiye Adalet Akademisi'ni de kontrol altına aldılar. Sonra önceden izlediğimiz film sahne aldı!
Hassas kaynaklarımdan aldığım bilgilere göre, FETÖ'nün kumpas davalarını karara bağlayan hakimler ile terör soruşturmalarını yürüten savcılar, herkesin 'cemaat' dediği dönemde meslekten ihracı bile göze alıp örgüte karşı suç duyurusunda bulunanlar, 15 Temmuz hain darbe planında eline silah alıp adliyeleri korumaya gidenler ya sürgün yedi, ya da kızağa çekildi. Onların yerine telefonunda ByLock çıkanlar, sahte tanıklar üzerinden KOM Başkanlığı'nın illere yolladığı ByLock listelerinden isimlerini sildirenler, darbeci akrabaları olanlar vb. getirildi.
Peki şu anda yargıyı dizayn eden 'o'cular, 'bu'cular kim?
Geçmişte bu grupların hiçbirinin adı yargı camiasında bilinmezdi. Kısa sürede bu kadar insan kaynağını nereden buldular da sayıları onbinleri buldu! Abarttığımı düşünüyorsanız, birkaç gün içinde Yargıtay'da seçilecek yeni üyeler ile yeni yılda boşalacak başkanlık koltuğuna hangi grupların, kimleri getirmek istediğine iyi bakın.
Gelelim, bu gruplara FETÖ'nün nasıl sızdığına… Belli ki, KOM Başkanlığı'nın Emniyet'teki mahrem imamlar raporuna giren istihbaratta 'renklendirme' denilen taktiği yargıda da uygulayan FETÖ birer, ikişer bu gruplara sızdı. Tıpkı, 2010 Anayasa Referandumu'ndan sonra YARSAV'a sızdıkları oradan da HSYK'yı ele geçirdikleri gibi… Hatırlayın, o dönemde FETÖ'cü hakim ve savcılar, elebaşıları Fetullah Gülen'in talimatıyla, YARSAV'a üye oluyordu. Solcu, Kemalist, Atatürkçü görünümlü FETÖ'cüler kılıktan kılığa girdiği için kimse anlamıyordu. Şimdi de benzer bir durum yaşanıyor, organize bir şekilde hareket ediyorlar, birbirlerini adeta bir örgüt gibi kolluyorlar, liyakat yerine referansla adamlarını yerleştiriyorlar. Anlayacağınız, tarih tekerrür ediyor ama kimse yargıdaki tehlikenin büyüklüğünü fark edemiyor.
Şimdi soruyorum: Yarın öbür gün şu anda yargıyı ele geçiren bu grupların içine sızan FETÖ'cüler eliyle 17-25'teki gibi yeni bir kumpas davası hazırlansa! O zaman kim, ne diyebilecek?
Herkes sormayacak mı?
Hani, "FETÖ'cüler yargı içinden ihraç edilmişti" diye… Hani Adalet Bakanı Abdulhamit Gül "Yargıyı FETÖ'den temizledik' demişti diye… Hani, "işler ehline veriliyordu" diye…