Avrupa ülkeleri, Sanayileşme dönemine girdikleri 1800’lü yıllarda, çok büyük bir eksikliklerinin farkına varmışlardı. Sanayileşme girişimleri için kurdukları fabrika ve diğer alanlarda kullanılacak olan en büyük sorunları hammadde eksikliği ile karlı karşıya kaldılar. Hammadde kaynağının olduğu bölgelerde ise Osmanlı İmparatorluğu hâkim konumda bulunuyordu. Ne yapıp etmeli ve Osmanlı İmparatorluğu bir şekilde zayıflatılmalı, gerekirse parçalanmalı ve bu hammadde kaynaklarına ulaşmalarının önündeki en büyük engel bir şekilde ortadan kaldırılması gerekiyordu. Osmanlı Payitahtında, 1839 tarihinde ki Tanzimat Fermanı öncesi, toplumda yaşanan tüm gerginlikler, sosyal olaylar ve kalkışmalar, 1876’ deki Islahat Fermanı, 1. ve 2. Meşrutiyet düzenlemeleri, Osmanlı idaresini zayıflatmak, idareyi de kullanışlı hale getirebilmek adına ve bu hedeflere matuf olarak içeriyi kendi istekleri doğrultusunda tamamen bir tasarım ve bir dizayn girişimleridir. Tüm bu planlı ve yavaş yavaş yapılan girişimler neticesinde, içerideki taşeron ve işbirlikçiler maharetiyle de Osmanlı İmparatorluğunun son Padişahı olan Abdülhamit Han bir şekilde hal edilmiş.. Milyonlarca masum insan canından olmuş, evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kalmış.. Akabinde de 600 yıl Dünya’ya hükmetmiş olan kocaman bir devlet parça parça edilmiştir. Kocaman bir İmparatorluğun parçalanması için girişimlerde bulunan tün bu taşeron ve işbirlikçiler ağababalarına olan hizmetlerinin karşılığını ne olarak almış olabilirler ki? Ağababaları neler vaat etmiş olabilir de böyle bir ihanetin içinde olmuşlardır? Bilemiyorum! Peki, Osmanlı bakiyesi olan, tarihi, kültürel ve dini bağları gereği bölgenin abisi – hamisi konumundaki güzel ülkemiz Anadolu’da bu gün neler yaşanmaktadır? 200 yıl önce bu topraklarda yaşananlardan bir farkı var mıdır? Anadolu’da yaşayanlar olarak, tüm bu oyun ve ihanetlerden hiçbir zaman dersler almayacak mıyız? Küresel güçler uzun vadeli olarak planladıkları hedefler doğrultusunda, içerideki işbirlikçiler vasıtasıyla, güzel ülkemiz ve bölgemizde, hiçbir sorun ve sıkıntı yaşamadan istedikleri gibi at koşturmaya devam mı etmelidir? Yoksa tüm bu yaşadıklarımıza bir DUR mu demeliyiz? Artık Yeter diyebilecek miyiz? Bu gün Yeter Artık demeyeceksek, bir daha ne zaman diyeceğiz? Bunun için bir daha fırsatımız olacak mıdır? Hiç sanmıyorum!
Daha dün sanayi imparatorluğunu kurmak adına bölgemizde ki kontrol ve hâkimiyet kurma girişimlerinde bulunan tüm küresel güçler, bu gün de başka hesaplar peşindedir. Aslında yaşananlar bir dejavudan mı ibarettir? Sadece biz bölge halkları olarak anlamakta, algılamakta ve önlemler almakta mı gecikiyoruz? Tüm olanlar bunlardan mı ibarettir? Bu gün aynı güçler Dünya hâkimiyeti ve refahlarının devamı için en büyük eksikleri olan ‘Petrol ve Enerji’ kaynaklarına ulaşmak ve kontrol edebilmek adına 100 yıl önce ki girişimlerine aynen devam mı ediyorlar? Bizler mi anlayamıyoruz? İçeride birbirimizle çekişmek ve günlük siyaset yapmaktan, Dünyayı ve bölgemizi okumaktan aciz bir durumda mıyız? Bölgede güçlü ve büyük bir Türkiye tüm bu küresel güçlerin işlerine gelmemektedir. Neden? Bölgedeki 100 yıllık planlarının devamına engel teşkil eden bir Türkiye ve Lideri bulunmaktadır. Avrupa ülkelerine bakar mısınız? Yok, efendim, Türkiye’de darbe olacakmış, ekonomik kriz çıkacakmış, mış mış mış! Dertleri ve işleri güçleri tamamen Türkiye ile uğraşmaktan ibaret! Acaba neden? Adamlara sormak gerekir. Başka bir işiniz gücünüz yok mu diye! Tabii ki yoktur! Tabii ki olamaz! Bu gidişle de olmayacak! Yaşamaları ve bu gün bulundukları konum ve güçlerinin devamı için bölgesinde zayıf bir Türkiye’nin olmasını arzu etmekteler. Güçlü ve Büyük bir Türkiye tüm planlarını bozmaktadır; Tüm meselenin ve bu gün yaşadıklarımızın kabaca özeti budur!
Çok eski bir siyasetçinin şu ifadelerini küçükken duyduğumda hiç bir anlam verememiştim; ‘’Evde Yangın varken, Ev yanıyorken, çatıdaki - tavandaki fare ile uğraşılmaz!’’ Bizlere buradan bu güne matuf olarak neler ve ne gibi mesajlar anlatmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti, içeride ki taşeron ve işbirlikçiler, dışarıdan da küresel sistem kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden yürütmekte oldukları kuşatma operasyonları devam ederken, içeride birbirimizle uğraşmanın - çekişmenin, günlük siyaset dedikodusu üretmenin, makam – mevki ve ihale – rant peşinde koşmanın kime ve kimlere ne gibi faydası olacaktır? Küresel sitem zaten bugün de aynen bu yaşadıklarımızı arzu etmektedir. Her gün bir ilimiz ve ilçemizde yaşanan iç karışıklıklar neyin habercisi olabilir ki? Hani, bizlere bir fasık, bir haber getirdiğinde, araştırmadan, incelemeden, doğruluğuna kanaat getirmeden, bir kavme sataşırsanız, sonra da pişman olabilirsiniz, ilkesine uyacaktık! Küresel sistem 100 yıllık planları çerçevesinde ki operasyonlarına durmaksızın devam ederken, bizlere içeriye bakın, boş verin bölgenizde yaşananları mı demek istiyor? 100 yıllardır hep iç sorunlarla uğraşmak ve boğuşmaktan, bölgemizde dönen dolapları ne görebildik ne de bir çözüm üretebildik. Gün, BİR ve Beraber olmak günüdür. Gün, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında olduğu gibi Kenetlenmek günüdür. Gün, 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminin akabinde, tüm farklılıklarımızla Yenikapı’da olduğu gibi tüm Türkiye olarak Kardeş olmak günüdür. Yarın çok geç olabilir! Yarın bölgemizdeki parça parça edilen devlet ve milletler gibi bu günlerimizi özlem ve hasretle aramak zorunda kalabiliriz! Yarın belki de olmayabilir!