Son zamanlarda Irak’ın ABD ve işbirlikçilerince işgal edilmesinden sonra Şiilik-Sünnilik, Şii Hilali gibi basın yayın organlarında çok sayıda makale yayınlanmıştır. Bundan olsa gerektir ki, okuyucularımızın en çok sorduğu sorulardan birisi de Şiilik hakkındadır. İşte bu maksatla makalemizde kısaca Yaşayan Şiilik üzerinde durmak istiyorum.
Bugün dünyada yaklaşık 1,2 milyar civarında Müslüman yaşamaktadır. İslam âleminde bu nüfusun % 85’ini Sünni; % 15’ini ise Şii Müslümanlar oluşturmaktadır. Şii nüfusun yoğunlaştığı ülkelerin başında İran, Irak, Bahreyn, Lübnan, Afganistan, Pakistan Hindistan, Kırgızistan gelmektedir.
Şia, “takipçiler” veya “taraftarlar” anlamına gelen Arapça şy’a kökünden gelme bir kelimedir. Tarihteki kullanım “Şiatü Ali” formuyla “Ali'nin takipçileri” anlamındadır. Her ne kadar Şia terimi, Şii kaynaklarda Hz. Peygamberin vefatını takip eden yıllarda kullanılmaya başlandığı rivayet edilmekte ise de bu mezhep anlamında değildir. Şiilik mezhebi, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehid edilmesinden çok sonra ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Şiilik, hilâfet, “Hz. Ali ve ahfadındır” diyenlerin mensup olduğu dini bir ekolün adıdır. Şiiler, Hz. Muhammed'den sonra hilafet'in Hz. Ali ve soyuna ait olduğunu savunur ve Sünnilerin meşru ve dince kabul ettikleri ilk üç halifenin (Hz.Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın) hilafeti Hz. Ali’den gasp ettiklerine inanırlar. Bu sebeple Hz. Peygamber’den sonra, Müslümanların Hz. Ali ve çocuklarının imametine inanmalarını vacip sayarlar. Onların imametinin nas ve tayinle olduğunu iddia ederler. Yani, imama itikat, iman esaslarındandır. Bu mezhebe göre imamlar, peygamberler gibi masumdurlar, günah işlemezler.
Şii müslümanlar, sahabenin çoğunun adil olmadığına inanırlar. Cemel ve Sıffin savaşlarında Hz. Ali’nin tarafında olmayan sahabe hakkında ileri-geri konuşurlar. Bu sebeple Ehl-i sünnete göre sahih olan Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim gibi Sünnîliğin benimsediği hadis kitaplarını sahih saymazlar. Şia dünyasının en güvenilen ve benimsenen hadis kitapları arasında Kuleyni'nin el-Kâfi’si; İbn-i Babeveyh el-Kummi'nin “Men Lâ Yehduruhü’l-Fakih”i, Ebu Cafer et-Tusi'nin “el-İstibsar” ve “Tehzib'ul Ahkam” gibi hadis kitapları gelir.
İmâmiyye ve Zeydiyye gibi yaşayan Şii fırkaların belli başlı temel (akâid) inançları arasında şunlar sayılabilir. Mu’tezile gibi Kur’an’ın yaratılmış olduğuna inanırlar. Kur’an hakkındaki itikatları, ehl-i sünnet gibidir. Allah ahrette mü’minlerce görülmeyecektir, görüşüne sahip olan Şii Müslümanlar, kabirde Rabbin ve Peygamberin kimdir? sorusundan sonra İmamın kimdir? diye sorulacağını savunurlar. Şefaat peygamberlere ve imamlara aittir, inancının yanında şu görüşleri de benimserler: Ric’at inancı haktır. Onikinci imam (beklenen mehdi) kıyametten önce gelecektir. Bedâ inancı vardır. Allah maslahata uygun tarzda ortaya çıkardığı bir şeyi, sonra imha edebilir. Şii olmayanlara karşı inancı gizlemek anlamına gelen takiyye caizdir. Ehl-i Beyt, Hz. Ali ve onun soyundan gelen oniki imamdan ibarettir. Bütün bu görüşlerle birlikte ehl-i beyti sevmek anlamına gelen tevellâ ve ehl-i Beyti sevmeyenlerden uzak olmak anlamına gelen teberra düşüncesine de sahiptirler.
Diğer taraftan Şii Müslümanların muamelât ve ibadet İslamı konusundaki görüşleri ve uygulamaları hakkında şu hususlardan bahsedilebilir. Şer’î hükümler; Kitap, Sünnet, İcma ve Akıldır. Yaşayan bir müçtehidi taklit esastır. Ayrıca Şii Müslümanlar normal zamanlarda bile beş vakit namazı üç vakitte cem ederek kılarlar. Abdestte ayakları meshederler. Temiz toprağa secde etmeyi vacip saydıkları için kerbela toprağından yapılmış türbet ya da mühür denen bir parça üzerine namazda secde ederler. Ezanda: Eşhedü enne Aliyyen Veliyullah ve Eşhedü enne Aliyyen Emiru’l-Mü’minin, ikaamette ise; Hayyale’l-hayri’l-amel ifadesini eklerler. Namazda elleri bağlamadan yanlara salarlar. Muamelat konularından olan nikâh meselesinde normal nikâhın yanında belli bir hukuk çerçevesinde muvakkat nikâhı da geçerli kılarlar.
Bugün İslam dünyasında biraz da hâdiselerin ortaya çıkardığı, parlattığı Şii Müslümanların liderleri arasında en meşhurları; Irak’da Âyetullah Ali Sistanî ve Mükteda Sadr, İran’da Âyetullah Ali Hamaney, Lübnan’da Hasan Nasrullah, Şeyh Fadlullah gibi dini otoritelerdir. Elbette bunların dışında birçok dini otorite mevcuttur. Şia mezhebinin bir gereği olarak Şii Müslümanlar, yaşayan ve âyetullah düzeyinde olan Şii âlimleri dini merci kabul eder ve gündelik yaşamlarında onların fetva ve içtihatlarına göre amel ederler.