İnsan varlık kategorisi içerisinde yol gösterilmeye muhtaç bir canlı türüdür. Her ne kadar Yüce Allah tarihsel süreçte insana akıl gibi bir temyiz gücü vermişse de, beşer aklının ulaşamayacağı ya da çözümlemede güçlük çekebileceği nice hususlar vardır. Bunları bize ancak peygamberler ve onlar kanalıyla gönderilen vahiy açıklayabilir. Bundan dolayı Allahu Teala her topluma başta Allah'ı bilme ve insan hayatı için gerekli bilgileri ulaştırmada sayısız peygamberler göndermiştir.
İnsanlığın hayatında vahiysiz bir dönem yoktur. Fetret ise, peygamberin gelmediği bir dönem değil, ilahi mesajın etkilerinin ya zayıfladığı ya da imaj sorununun yaşandığı bir dönemin adıdır. İslam itikadında fetret tarihte kalmış bir olay değil, günümüzün modern zamanlarında bile yaşanabilir bir olgudur. Kendisine sahih ve net bir İslam bilgisi ulaşmamış insanlar İmam-ı Mâtürîdi’ye göre sadece Allah’ı bilip bilmemekten, İmam-ı Eş’arî’ye göre hiçbir şeyden sorumlu değildirler.
Bütün zamanlarda olduğu gibi, yaşadığımız yüzyılda da günümüz Müslümanlarına büyük görevler düşmektedir. İletişim çağında yaşıyoruz. İslam’ı doğru bir şekilde bütün bir insanlığa duyurma ve örnek oluşturma çabası içerisine girilmelidir. Her Müslüman İslam imajını sarsacak fikir ve patolojik davranışlardan uzak durmalıdır.
Öte yandan insan, unutmak ve hata etmekten mürekkep bir varlıktır. Peygamberler ve melekler masumdur, sadece. Bunların dışında hatasız kul olmaz. Önemli olan hatalarının farkına varıp, yanlıştan dönmektir. İnsan her zaman hata edebilir hatta çevrenin ve eğitimin baskısıyla fıtratta kirlenme yaşayarak tevhid akidesinden de sapabilir. Nübüvvet halkasının son elçisi Hz. Muhammed (a.s)’a kadar yüzlerce peygamber gelmiştir.
Niçin?
İtikadi anlamda sapmaları düzeltmek ve insanca yaşamanın ana parametrelerini göstermek için.
Onlar yolumuzu aydınlatan maneviyat yıldızlarıdır.
Nübüvvet müessesesi, Allah'ın insanlığa ilâhi bir lütfüdür.
Toplumda; sosyal, ahlaki, estetik, idari değerlerin menşei nübüvvettir.
Toplumlar göçebe hayattan yerleşik bir düzene nübüvvet sayesinde geçebilmişlerdir.
Bütün peygamberler, medeniyet öncüleridir. Zira medeniyetin temelini din vardır. Yaşanılan din zaman içerisinde mutlaka kendi Medine’sini oluşturmuştur.
Aynı zamanda peygamberler Allah tarafından gönderilen ilâhi vahyin anlaşılma ve açıklanmasında da rehberlik yapmışlardır. Meselâ, Kitab'ın müşkül ve mücmel lâfızlarını açıkladıkları gibi, ibadetlerle ilgili düzenlemelerin miktar ve zaman tayinine katkı yapmalarına ek olarak, Allah'ın zâtına ve şânına lâyık olmayan konularda O'nu tenzih etme bilgisini de bize onlar öğretmişlerdir.
Dinimizde vahiyle nübüvvetin birbirine ihtiyacı, kayıkla küreğin birbirine ihtiyacı gibidir. Nasıl ki kürek olmadan kayık deniz veya gölde tehlikeli ve meçhul istikametlere yönelme riski taşırsa, peygamberi mutlak manada devre dışı bırakarak Kur'an okuma girişimleri de aynı riski taşıyabilir. Çünkü vahiy, nübüvvet temeli üzerine oturmuştur.
İslam’da Allah sevgisi, peygamberi sevmekten ve ona itaatten geçmektedir. Yaşayan nebevi sünnet, İslam’ın biçimsel anlamda görünür kılınmasının yegâne adresidir. Bir nevi yaşayan sünnet, vahyin ete-kemiğe bürünmüş, tabiri caizse, bedenleşmiş formudur. Bütün bir dünyada Müslümanları birleştiren unsur, yaşayan sünnettir. Onun için gerek tarihte müşrikler ve gerekse müsteşrikler vahyin alt yapısını oluşturan başta Hz. Peygamber olmak üzere vahiy kâtiplerini saldırılarının hedefi haline getirmişlerdir. Bu noktada bütün Müslümanların uyanık olması gerekir. Batı toplumlarında yaşanan karikatür krizinin de arka planında bu vardır. Çünkü rahmet ve merhamet dini olan İslam, bütün kıtalarda kendi başına zaferler kazanıyor.
Ne mutlu hayatını Kur’an ve yaşayan sünnetle bütünleştirenlere!